Cumhur İttifakı cumhurbaşkanı adayını çok uzun süre önce belirleyip, kamuoyu ile paylaştı ve kendisi/ seçmeni açısından tartışmayı bitirdi. Ancak, karşı blok bir türlü belirleyip, açıklayamadığı adayı nedeniyle kıvranıp, duruyor.
Bu en fazla ana muhalefet partisine zarar veriyor olsa da ülke de sıkıntı yaşıyor. Partisinde aday olmak isteyen belediye başkanları hop oturup, hop kalkıyorlar. Acaba, ‘şans bana vurur mu’ zehabına kapılıyorlar. İki buçuk yıl önce elde ettikleri yerel seçim başarısını cumhurbaşkanlığı seçiminde tekrarlayabileceklerine iyiden iyiye inanıyorlar. Seçilemeseler bile aday olmalarının, popülaritelerinin artacağını düşünüyorlar.
Oysa Türkiye CHP’li bir cumhurbaşkanı adayına asla oy vermez. Muhalifler ne kadar ‘bu iktidar gitsin de kim gelirse gelsin’ deseler de Tek Parti dönemini temsil eden biri tasvip görmez. Bunu herkes biliyor: Başta Kılıçdaroğlu ve kurmayları.
Belediye başkanları içinde seçilebilme ihtimali en yüksek olan, Mansur Yavaş. O da sağ ve milliyetçi gelenekten gelmesi nedeniyle. Klasik bir CHP’li olmadığı gibi, kamuoyunu yönlendirebilecek beceriye de sahip.
Kent Konseyi’nin organlarına bir bakmak bile bunu görmek için kâfi: Ak Parti’li geçiş dönemi belediye başkanı Mustafa Tuna’yı Onur Kurulu üyesi yapmış. Danışma ve Yürütme Kurulu oldukça zengin. Sağdan, soldan, kültürden, spordan, sivil toplumdan herkese yer vermiş. İşi biliyor. Şu anda ülkenin en başarılı Kent Konseyi’ni kurmuş. Algıyı mükemmel biçimde yönetebiliyor.
Öte yandan, İzmir ve İstanbul başkanları ise tam tersi istikamette ilerliyorlar. Kutuplaştırıyor, geriyor, dışlıyor ve üretmiyorlar; artırdıkları tek şey belediyelerinin borçları.
Yavaş da borç artırıyor; iş yapmıyor. Doğrudur. Fakat algı olarak başarılı kabul ediliyor. Bilgiyi iyi yönetiyor; seçmeni başarılı biçimde yönlendiriyor. Yaptıkları ve yapması gerekirken yapmadıklarını sıralasanız o görevde bir gün bile durmaması gerekir. Ama o, başarılı görülüyor.
Anlaşılan, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığını çok istiyor. Ahir ömründe ‘bir de ben oturayım o koltuğa’ diyor. Bütün göstergeler bu yönde. TÜİK provokasyonu, güncel meselelere dair kutuplaştırıcı tavır ve tercihleri hep kendini öne çıkarma gayretinin parçaları.
Söylememiz gerekiyor ki, şansı yok. Türk milleti ona oy vermez. 2018’de Muharrem İnce’nin aldığı kadar bile oy alamaz.
Belediye başkanlarının aday olmalarını asla istemiyor. Geçit vermeyecek; yeni bir Muharrem İnce vakasına tahammülü yok. İnce’yi gönderdi de kurtuldu. İmamoğlu ya da diğer başkanlardan birini partiden göndermesi hem istenmez hem de bu mümkün olmaz.
İP, ortağının içişlerine karışmasının etik olmayacağını biliyor ama yine de İmamoğlu’nu istediğini açıkça deklare ediyor.
Diğer ortaklardan HDP tabiiki İmamoğlu’nu ister. SP, Gelecek ve DEVA için Yavaş daha uygun bir profil.
İmamoğlu, maazallah, cumhurbaşkanı olsa, Belediye’de sergilediği ayrımcılık, dışlayıcılık ve ötekileştirme işlemlerini Türkiye ölçeğinde yapacak. İlk faaliyeti de ittifak ortaklarına mensup bürokrat ve kadrolara karşı olacak; seçmenlerine karşı tavır koyacak. Yaptıkları, yapacaklarının teminatı.
Kılıçdaroğlu tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dişine göre bir aday olur. Ekonomik sorunlar ne kadar fazla olursa olsun, Erdoğan seçimi birinci turda kazanır.
Şapkadan sürpriz bir aday çıkar(a)mazlarsa, gidişat bu yönde. Toplumda geleceğe yönelik kaygı fazla olsa da 2023’ün kazananı Cumhur İttifak’ı olacak.
Önümüzdeki bir buçuk yıl kolay geçmeyecek. Parti teşkilatlarında, bakan(lık)larda, bürokraside büyük çaplı değişiklikler beklenmelidir. Kadrolar yenilenebilir. Son dönemlerdeki kabine değişiklikleri bunun işaretidir.
Ekonomideki radikal tutumu her kulvarda göreceğiz.
Siyaseti etkileyebilme potansiyeli olan üniversite, yerel yönetim ve sair kurumlarda değişiklikler beklenmelidir. Engel olan, bertaraf edilecek.
Aktörler ve toplum buna hazır olsa iyi olur.