Aslında başlıktaki sorumuzu muhafazakâr medyanın etki alanı ne, gündem belirleme noktasında gücü ne kadar diye de sorabiliriz. Lafa geldiği zaman ülkemizde muhafazakar diye nitelenen medyanın çok güçlü olduğu söyleniyor ama ülke gündeminde özellikle polemik oluşturan meselelerde nedense bu gücü bir türlü göremiyoruz. Gelin meseleyi çeşitli örnekler üzerinden ele almaya çalışalım.
Geride bıraktığımız son birkaç haftada tartışılan, meseleyi herkesin kendi meşrebine göre değerlendirdiği iki konu var. Birincisi İstanbul’da şortlu hemşire hanımın otobüste psikolojik sorunları olan bir aklıevvel tarafından darp edilmesi. İkincisi ise 15 Temmuz darbe girişimi gecesi Salâ okuyan imamların İzmir başta olmak üzere çeşitli şehirlerde darp edilmeleri güvenlik kameralarına yansımasına rağmen zanlılara bir türlü gereken cezaların verilmemesi.
Şortlu hemşirenin darp edilmesi bir anda ülke gündemine oturmuştu. Gerek muhalif medya, gerek sosyal medya ve diğer haber siteleri olayı öyle bir işlemişlerdi ki resmen memleket meselesi olmuştu. Bu arada yanlış anlaşılmasın darp eden kişinin savunulacak bir tarafı yok. Zaten tutuklandı, hak ettiği cezayı da alsın. Benim burada kızdığım nokta psikolojik sorunlarından dolayı daha önce tedavi görmüş bir dengesizin fevri hareketi bir anda mahalle baskısı geyiğine bağlandı. Sanki ülkemizin her tarafında şortlu hanımlar darp, taciz ediliyormuş havası estirildi. Haber yurtdışına da bu şekilde yansıtıldı. Sosyal medyada gaza gelen bazı geçkin ablalar ve ergen kızlar şortuma dokunma diye eyleme kalkışıp şortla yürüyüş bile yaptılar. İşte bu noktada muhafazakâr diye nitelediğimiz medya başarılı bir sınav veremedi. Az sayıda yapılan eli yüzü düzgün haberde fazla gündeme gelemedi. Bence muhafazakâr medyamız yaptıkları doğru haberlerle bile neden gündem belirleyemiyor bu konuya kafa yormamız lazım. Sayı anlamında fazla görünüyorlar ama nedense çoğu zaman kültürel iktidarın duvarına toslayıp sesini duyuramıyorlar.
Darp edilen imamlar meselesi de ilginç. İzmir’deki olay güvenlik kamerası tarafından çok net kaydedilmiş. Aynı aileden üç kişi imamı dövüyor, küfrediyorlar yetmezmiş gibi bir de camiye zarar veriyorlar ama ne hikmetse hiç biri tutuklanmıyor. Olayda görevi başındaki kamu görevsine şiddet, görevini yapmasına engel olma var. Kamu malına zarar, hatta kutsal kabul ettiğimiz ibadethaneye zarar var ama ortada ceza yok. Serbest bırakıldılar, biraz tepki olunca tekrar gözaltına alındılar, sonra bu kez de tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar. Artık hâkimlerimizin paşa gönülleri ne zaman isterse bir ara ayıp olmasın diye bir karar verirler. Ha bu arada mahkemeye gelip, bu zanlılara destek veren CHP’li pişkin milletvekillerini de unutmadık(!)
Bu darp meselesi diğer olaydan daha vahim olmasına rağmen yine muhafazakâr medyamızın sesini yeterince duyuramaması, lafa geldiği zaman 9 dönüm yere sığmayan köşe yazarlarının meseleyi tam anlamıyla ele almamasından dolayı sürüncemede kaldı. Başbakanın Adalet Bakanının tepkilerinden sonra işlem yapılmaya başlandı.
Bizim muhafazakâr, muhalif kesimin ise “yandaş, havuz medyası” diye adlandırdığı medya kâğıt üzerinde nicelik olarak muhalif medyadan fazla görünüyor. Fakat nitelik anlamında gündem belirleme, insanları yönlendirme aşamasında muhalif medyaya yaklaşamıyor. Bugün 50 bin tirajlı Cumhuriyet, 300 bin tirajlı Sözcü gazeteleriyle, T24 Diken vb. marjinal internet siteleri gündemi belirlerken, hem maddi hem de teknolojik anlamda çok daha sağlam bir alt yapıya sahip muhafazakâr medya neden gündeme hakim olamıyor. Yurtdışına derdimizi anlatamamamızı bir yere kadar anladık ama kendi insanımıza da ulaşamıyorsak bu konu ciddi demektir.
Artık cafcaflı ama içi boş isimler yerine gerçekten nitelikli, işi bilen genç isimler mi istihdam edilir yoksa daha farklı stratejiler mi geliştirilir bilmem ama bir yerden başlamak gerekir. Yoksa her şey olup bittikten sonra “Aslında o öyle değil” diye durumu toparlamak için birkaç sıfır geriden mücadeleye etmeye devam ederiz…