“Türkiye bizim şerefimizi ve izzetimizi taşıyor. Eğer Türkiye’yi ayakta tutarsak kendimizi ayakta tutmuş olacağız” diyen Dünya Alimler Birliği eski başkanı Yusuf el-Karadâvî, 1926 yılında Mısır’da dünyaya geldi. Orada yetişti. El-Ezher Üniversitesi’nin Usulü’d Din bölümünü bitirdi. Karadâvî aynı zamanda Katar vatandaşıydı… Geçen hafta 26 Eylül 2022 tarihinde Hakk'a yürüdü. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet, makamı âlî olsun. İslam ümmetinin başı sağ olsun.
Böylece dünyadan bir yıldız daha kaydı, bir kandil daha söndü. Âlimler toplumun manevi mimarlarıdır. Onların yokluğu veya bozulmuşluğu, toplumun ifsadına ve bozulmasına yol açar. Çünkü “Toplumda iki sınıf düzelirse, bütün insanlar düzelmiş olur. Bozuldukları vakit bütün insanlar da bozulur. Bunlar da âmirler/idareciler ve âlimlerdir.”
Toplumun ıslahında en önemli dinamik güç olan âlimler, kimliklerinin gereğini ortaya koydukları zaman ıslah kaynağı olurlar. "İlim adamlığı" vasfı ile bağdaşmayan tavır ve davranışlar ortaya koyarak ilmin ilkeleri doğrultusunda hareket etmediklerinde de fitne ve fesat kaynağı olurlar.
Hayat Kitabımız: “Allah, içinizden iman edenleri yüceltir. Bunlardan kendilerine ilim verilmiş olanları ise kat kat derecelere yükseltir." (58Mücadele:11);
"Kulları arasında en çok korkan âlimlerdir." (35Fatır :28);
"İşte misaller! Biz onları insanlar için ortaya koyuyoruz. Âlim olanlardan başkası onları anlamaz." (29Ankebut:43);
“De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" (39Zümer:9) şeklinde buyurmak suretiyle ilmin ve ilim adamlarının sıradanlıktan uzak olup "yücelik" derecesiyle muttasıf olduklarını ortaya koymaktadır. Kendilerine biçilmiş bu "yüce" rolü ifa etmeyen, eğen-eğilen, idarecilerin zulmüne sessiz kalan, hatta bir adım daha ileri giderek onların zulmüne çanak tutan, makamlarında mıhlanıp kalabilme uğruna yağdanlık vazifesi üstlenen silik şahsiyetli ilim ehli, "bilgi hamalı" olmaktan öteye gidemez. Ne kendinin, ne de toplumun onurunu kurtarabilir. Bunlar olsa olsa Firavûnî zulüm düzenlerinin piramitlerine taş taşıyan köleler olabilirler. Onurlu ve şahsiyet sahibi olan ilim ehli, "haksızlıklar karşısında dilsiz şeytan" olamaz. "Zalim hükümdara karşı hakkı haykırarak" gerekirse bu uğurda ölümü de göze alıp "şehitlerin efendisi" mertebesine ulaşır.
İlim ehli gerek siyasî gerek sosyal alandaki bozuklukları tamirle mükelleftir. "iyiliği emir, kötülükten alıkoyma" işi birinci derecede âlimlerin görevidir. Önce nefsinde sonra da çevresinde iyiliklerin hâkim kılınması için çırpınan insandır âlim...
Yıllarca El-Ezher Üniversitesinde hocalık yapmış, Ezher'den sonra da çağdaş firavun Hüsnü Mübarek'in talimatıyla iş başına getirilen, “Mısır ordusunun, kıyamete kadar Allah yolunda nöbette olacağına” dair hadis bile uyduran, Mısır eski müftüsü Prof. Dr. Ali Cuma, Muhammed Mursi’yi deviren Mısır cuntasının başı, darbeci Sisi, Savaş Bakanı, Genel Komutan ve Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve diğer komutanların da hazır olduğu toplantıda söz alarak, -Sisi ve içişleri bakanına hitaben- "Sabredin, sebat gösterin çünkü Allah sizinledir. Hak üzerine olduğunuzu bilin. Başlattığınız yoldan kimse sizi engellemesin. Sizler Allah yolunda yürüyorsunuz" dedi.
Sisi ve tayfasının, Rasûlüllah ve veliler tarafından desteklendiğini iddia eden Belam Ali Cuma, polis güçlerine dönerek "Onları (ihvanı) öldüren veya onların kendisini öldürdüğü kişilere ne mutlu. Savaşmak kahramanlık işidir. Darbeyi reddedenler ise ayak takımıdırlar" ifadesini kullanmıştı.
Müslüman kanını dökmenin haramlığına binaen göstericileri öldürmekten çekinen subay ve askerlere de "Onlar sizden bin kişiyi öldürmeden siz onlardan yüz kişiyi öldürün. Mısır ordusunu eleştirenler de kâfirlerdir" demişti Belam Ali Cuma…
Müslüman Kardeşlerin tağut ve Haricî olduklarını söyleyen Ali Cuma, bunların Mısır'da yaşama hakkının olmadığını, polis ve askerlerin onlara ateş açmaktan tereddüt etmemesi gerektiğini ifade etmişti. (Bakın: 24 Ağustos 2013 tarihli gazete ve internet siteleri)
İşte Ali Cuma denen bu “kitap yüklü merkebin” (62/Cuma:5) çılgın ve kışkırtıcı fetvası neticesinde cuntacılar daha da azgınlaşarak gönül rahatlığı ile muhalif sivil halkı öldürmüştü Mısır’da 2013 darbe yılında.
İşte Ali Cuma denen kitap yüklü merkep o günlerde darbecileri bu tür çarpık fetvaları ile cesaretlendirirken Dünya İslam Âlimleri Birliği Başkanı mücahid âlim Yusuf el-Karadâvî, yaptığı açıklamada; “Ali Cuma, Kuran ve hadis naslarını tahrif edip, ümmetin icma ettiği konulara muhalif beyanlar vererek, insanlığa ve İslam'a sığmayacak tutum sergiledi. Hak sahibine karşı güç sahibini, âlimlere karşı askerleri, halka karşı orduyu, kaleme karşı kılıcı, Kuran'a karşı yönetimi ve dine karşı devleti destekledi. Şeyh ya da General Ali Cuma, meşruiyeti olmayan bir yönetime meşruiyet tevdi etmeye çalışıyor. 'Öldür' diyor, zehirli fetvalar, kuşkulu ve tiksindirici ifadeler kullanıyor, ortalığa politize olmuş hükümler saçıyor. Şeyh Cuma, asla silah taşımayan ve darbeye karşı direnişi sürdüren insanları 'hariciler' olarak tanımlıyor. Hariciler silahla baskı kuranlardır, asıl hariciler itaat edilmesi ve emirlerine uyulması gereken halkın seçtiği meşru başkana karşı çıkanlardır. Siyonist devletin korumasında Mescid-i Aksa'ya giren Mübarek dönemi müftüsünün, nefretini Siyonistlere değil de dindaşlarını öldürmeleri için askeri kışkırtarak kullanması utanç vericidir” (Yeni Şafak- 11 Eki 2013) diyerek toplumu ifsat eden bir âlimin dini nasıl çarpıttığını Ali Cuma’nın suratına çarpmıştı.
FETÖ’nün 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle ilgili olarak da “Türkiye, yüzyıllardır İslam'a hizmet etti. İslam'a hizmetlerinden dolayıdır ki darbecilerin emelleri sukutuhayale uğradı. Darbeciler, emellerine kavuşamadılar. Nasıl böyle bir hainlik yapabilirler? Nasıl böyle insanları öldürebilirler? Akıl almıyor, bunu nasıl yapabilirler? Türkiye, büyük bir badire atlattı. Hepinize dua ediyorum. Meydanlarda toplandınız, büyük bir sevap işliyorsunuz. Yarınınız bugünden daha iyi olsun diye dua ediyorum" demişti.
Diyanet işleri Başkanı Ali Erbaş’ın şu tespitlerine katılmamak mümkün değildir: “Çağımızın kandillerinden merhum Yusuf el-Karadâvî, İslam’ın anlaşılması ve yaşanması için ömrünü vakfetmiş, ümmetin müdafaası için büyük mücadeleler vermiş, müstakim/dimdik duruşuyla Müslümanlara ilham kaynağı olmuş mümtaz bir âlim olarak nesiller boyu rahmet ve minnetle yâd edilecektir.”
İşte, Türkçeye çevrilmiş 50’den fazla eseri olan merhum Yusuf el-Karadâvî, sıradan bir âlim değildi. Bir eli kitapta, bir eli hayatta idi. Dünya Müslümanlarının derdini dert edinmişti. Hep Filistin halkının yanında olmuş ve Filistin davasının dünya Müslümanlarının ortak davası olduğunu haykırarak İsrail zulmünü lanetlemişti. Bundan dolayı küresel müstekbir zalim devlet olan ABD, 1999 yılından beri “teröre destek veriyor” diye ülkeye girişini yasaklamıştı. Eylül 2018'de Suudi Arabistan savcıları Karadâvî hakkında idam talebiyle iddianame düzenlemişti. Kaça mal olursa olsun zulmü asla alkışlamamış, darbecilere çanak tutan Belam kılıklı kitap yüklü merkeplere karşı sessiz kalmamıştı. Ruhu şâd olsun.