Bayırbucak Türkmenlerine karşı yürütülen saldırılar nedeniyle, paralel ihanet şebekesi tarafından yürütülen MİT Tırları operasyonunun ne kadar hayati bir olay olduğunu bir kez daha hatırladık. O gün ve takip eden dönemde Türkmen kardeşlerimize desteğimizi daha rahat verebilseydik, bugün Rus uçağı meselesini yaşıyor olmazdık.
Olayın meydana geliş şekli ve o dönemde medyaya yansıtılma biçimi tam bir ihanetti. Güya memleketin savcıları ve jandarmaları IŞİD’e giden askeri yardımı durdurarak, önemli bir görev üstlenmişlerdi!
O gün öyle olmadığını biliyorduk aslında. Ama dokunulmaz bir gazete olan Cumhuriyet’in de dâhil olduğu kesimler olayı o şekilde, yani Batının istediği tarzda aksettirdiler.
Milli güvenliğimize kast eden olayı medyaya yansıtan ve geçtiğimiz gün tutuklanan Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilcisi vesilesiyle MİT Tırları operasyonunu, Bayırbucak’ın içler acısı görüntüleri eşliğinde takip ediyoruz.
Bu gazete olmayan şeyleri olmuş gibi, ihanet boyutlarına vardıracak şekilde sundular. Maksat hükümeti bir taraftan dünya kamuoyunun gözünden düşürme, IŞİD’e destek verir görüntüsüne sürükleme, diğer taraftan da olayı, hain savcı ve askerler eliyle, MİT Müsteşarı ile mümkünse Başbakan’a kadar dayandırma gayretine girmişlerdi.
Paralel’in sunduğu görüntülere sarılan Cumhuriyet gazetesi ihanetin ortağı oldu. O gün vakanın ehemmiyetini bu günkü netliğinde kavrayamamıştık. Belki toplumun büyükçe kısmının, Osmanlı döneminde hac güzergâhının güvenliğini sağlayan Türkmenlerden hiç mi hiç haberi yoktu.
Gerçi Diriliş Ertuğrul dizisinde bol bol Halep, Elazığ, Şam şehirlerinin adı geçiyor, dizinin büyükçe bölümünde o topraklar zikrediliyor ama gene de oralar bize çok uzakmış gibi geliyordu. Bugün o kadar uzak olmadığını gördük. Ama büyükçe bir bedel karşılığında.
O dönemde meskûn bulunan Türkmenlerin bir kısmı hale yerlerindeler; aynen Kuzey Irak’ta olduğu gibi. Anadolu’ya o topraklardan yayıldığımızı unutabiliyoruz. Suriye ve Irak’ı Esed’le, Saddam’la beraber düşünüyoruz. Oysa oralar tam bir Türk yurdu.
Yapılan haince ifşaatlar ve olmayan şeyleri olmuş gibi gösteren haberleri bir kenara bırakarak, basın özgürlüğü ve düşünce hürriyeti yalanına sarılan kesimlerin iyiniyetli olmadığını biliyoruz.
Bir de bu ifşaatları memleketin meşru hükümetini enterne etme maksadıyla yapıyorlar ya, o da işin tuzu biberi oluyor.
Bu kesimlerin içlerindeki kin ve nefretin boyutlarını tahmin etmek oldukça güç. Vatansever olduğunu söyleyen birisi böyle bir ihanet yapamaz. Yapanların elinde bugün Türkmen kanı var. Rus ve Esed mezalimine ortak olmuş oluyorlar.
Yabancı basın Can Dündar’ın tutuklanma haberi üzerinden gene Türkiye’yi köşeye sıkıştırma acullüğünde. Kendilerince haklılar. Suriye’de elde etmek istedikleri neticenin alınmasında Cumhuriyet ve savcıların yeterli malzemeyi sunduğunu düşünüyorlar. Putin utanmadan Erdoğan’ı IŞİD’le aynı karede göstermeye tevessül ediyor. Yavuz hırsız.
Rusya’nın 18. ve 19. Yüzyıllarda Osmanlıyı köşeye sıkıştırmak için içişlerine müdahale aracı olarak kullandıkları Ortodoks nüfusu bir kenara bırakarak, Türkiye’nin pekâlâ ilgi alanında olan Suriye Türkmenlerine karşı destek sağlama refleksimizi göz ardı etme yaklaşımındalar.
Suriye ilgi alanımızda. Irak ilgi alanımızda. Kafkaslar ilgi alanımızda. Kırım ilgi alanımızda. Daha başka bölgeler de ilgi alanımızda.
Millet olarak olayı bu şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Şeyh Şamil’i unutmadık. Şanlı Çeçenistan direnişi hala dimağlarda. Bosna’da katliam yapan Sırpların kimin adına yaptıklarını biliyoruz.
Problem Rus’ta değil, içimizdeki ‘İrlandalılarda’.