“Bizim için vatan Lailahe İllAllah Muhammed ResulALLAH” denilen her yerdir şuurunda olduğuna inandığımız bir Türkiye ve yönetimi var artık. O halde Nusayri kesim bir kenara bırakılırsa Suriye bizim için vatandan başka bir şey değildir.
Aslında pekâlâ herkes anladı Suriyelilere vatandaşlık verilmesi sonucunda neler olacağını nelerin hesaplandığı teorik ile pratik birbirine uyarsa neler olacağını. Evet, bizim efendiler de anladılar bunları ondandır ki bu açıklamanın hemen ardından süratle saldırmaya başladılar bu fikre. Daha düne kadar “ama canım o kadar da olmaz bari çalışsın ve vergi versinler” diyerek üstü kapalı vatandaş olsunlar bizim gibi diyenler bugün yine tutarsız bir şekilde “sanki kendimizi doyurduk da Suriyelilere vatandaşlık verip onları doyurma kaldı.” gibi küçük ve düşük cümlelerle bu vatandaşlık fikrine saldırmaya başladılar. Merak ediyorum, aceba mesele Suriyelilere vatandaşlık verilmesi değil de sözgelimi İsviçrelilere vatandaşlık verilmesi olsaydı yine bu kadar insafsızca ve sınırları zorlayıp eleştirebilirler miydi ? Ama dert başka…
Daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi artık kimse bizi satrançta vezir hatta şah olmakla övünmeyle kandıramıyor. Biz o şaha da vezire de piyona da neler yapacağını söyleyen ipleri elinde tutan kısaca bir satranç taşı değil de satrançta oyun kurup oynayan oyuncularız. Ya da savaşımız, mücadelemiz bunun üzerine. Suriyelilere vatandaşlık verilmesinin bir anda gündeme gelmesinin ardında da bu yatıyor. Birileri oyun kurdu ve bizi klasik bir taş olarak gördü ve biz de başka bir strateji ile oyunlarını böldük. Bir gün Suriye’nin sakinleşmesi halinde onların Suriye’nin güneyinde bir Özerk Kürdistan Bölgesi ve PKK koridoru hayaline ve planına karşı o bölgeyi olduğu gibi içine alacak bir yol bu. Vatanın bir yerinde sıkıntı varsa çözümün oradaki sınırları daraltmak değil de genişletmek olduğuna inananların planı bu. Ya da son günlerdeki sahte gülüşler bir tarafa bırakılırsa bir gün İsraille sınır komşusu olma planları güdenlerin olayı bu. Nasıl mı olacak ? Tabii ki Suriye asıllı Türk kardeşlerimizin referandum oyları ile. Tıpkı Misak-ı Milli sınırları içinde olmasına rağmen sınırlarımız dışında kalmış olan Hatay’ın 30 Haziran 1939’da referandum ile anavatana katılması gibi. Hatay gibi olacak Suriye bizim için, en azından Türkmen bölgeleri, en azından güney sınırımız ya da Efendilerin ajandalarında yazdığı isimle diyecek olursak Kuzey Suriye Kürdistan’ı bölgesi…
Evet, sınırlarımıza sığmıyoruz. Belki dışarıdan bakınca geri adım atıyor, bocalıyor gibi duruyoruz ya da hamleleri anlayamıyoruz. İşin iç yüzünü işin içine girmeden bilemiyoruz. Fakat şu bir gerçek ki yıllardır kafamızda yıkmaya çalıştığımız sınırları, duvarları bugün fiilen yıkma günleri bu günler..
Bizi bir şekilde sıkıştırdıkları azımsayamayacağımız fakat yeterli de göremeyeceğimiz adına milli denilen Misak-ı Milli sınırlarını değiştirme vakti, yaralara derman olma Diyarbakırla Bağdat’ın İstanbul ile Halep’in kaderini ve kederini yeniden birleştirme vakti bu. Yeniden büyük olma vakti bu vakitler. Fakat her zaman dediğimiz gibi onlar gibi emperyalist hedefler için değil başka, çok başka şeyler için. Sonu hayrolsun, niyet hayrolsun.
Eklemeden geçmeyelim bu yazının sonuna. Ne diyordu Diyarbekirli Sezai Karakoç:
“ Hatay Suriyelilerindir. Diyarbakır Suriyelilerindir. Konya Suriyelilerindir, İstanbul Suriyelilerindir. Tıpkı Halep’in, Şam’ın bizim şehirlerimiz olduğu gibi…”