Milli takım geçtiğimiz hafta Arda Turan’ın gazeteci Bilal Meşe’ye saldırısıyla gündeme geldi. Zaten milli takım son yıllarda saha içerisindeki başarılarla değil, saha dışı olayla gündeme geliyor. Bu yazı bir Arda Turan yazısı olmayacak. Onun için bu yazının konusu, aradan 1 hafta geçmiş olsa da sıcaklığını yitirmiş bir konu değil. Bu yazı, yaşanan son olayların milli takımın itibarını nasıl zedelediği üzerine kurulu olacak.
Film başlamadan önce “Bu dizideki gerçek kişi ve olayların gerçeklerle ilgisi yoktur” uyarısının aksine bu yazıda okuyacaklarınızın gerçek kişi ve olaylarla doğrudan bir ilgisi var. İlk çatlak, 2016 Avrupa Şampiyonası Grup Eleme maçlarında yaşandı. Dönemin teknik direktörü Abdullah Avcı, Selçuk İnan’ ilk 11’e almayınca surlardaki ilk gedik açılmış oldu. Selçuk İnan’ın yanında yer alan bazı futbolcularla birlikte Abdullah Avcı’nın arası açıldı. Başarısız sonuçlar da gelince medyanın eleştiri yağmuruna tuttuğu Abdullah Avcı milli takımdan ayrıldı. O Abdullah Avcı ki, başarısıyla bu sezon futbola damga vuran isim oldu.
Abdullah Avcı’nın ayrılmasıyla Fatih Terim milli takımın başına geçti. Fatih Terim’de Galatasaray’ı kurtarması için gelmiş ve 2 sezon boyunca ligde kupalara ambargo koymuştu. Daha sonra milli takımın başına geçmiş zorlu Avrupa Şampiyonası sürecine ortadan balıklama dahil olmuştu.
Fatih Terim, takımı bir nebze olsun toparlasa da milli takımda yaşanan bir olay medyaya bomba gibi düşmüştü. Gökhan Töre, kampta bir arkadaşına silah çekmişti. Zaten sonraki süreçte de milli takım ve oyuncuları futboluyla değil, kavgalarıyla gündeme geldi. Geçtiğimiz aylarda Burak Yılmaz’ın İETT şoförüyle kavganın eşiğinden dönmesi, Volkan Demirel’in bir futbolcuyu evinden aldırmakla tehdit etmesi, Volkan Babacan’ın da içinde bulunduğu Başakşehirli futbolcuların muhabiri dövmesi futbolcuları halkın gözünde değersizleştirmişti. Bildiğim kadarıyla bu olaylardan dolayı milli oyunculara hak ettikleri cezalar da verilmedi.
Milli Takımın itibarını zedeleyen en önemli olay ise Avrupa Şampiyonası’nda yaşandı. İlk kez 24 takımın katıldığı; Arnavutluk, Kuzey İrlanda ve Macaristan gibi ülkelerin bile yer aldığı 2016 Avrupa Şampiyonası’na son dakika golüyle kan ter içerisinde gittik. Futbolcularımızı turnuva boyunca yeşil sahalardan çok reklam filmlerinde izledik. Zira takım çok kötü futbol oynuyordu. Sahada hiçbir şey yolunda gitmezken üstüne prim haberleri çıkınca ortalık iyice karıştı. Sahada yokları oynayan futbolcuların prim haberleriyle gündeme gelmesi kamuoyu vicdanını derinden yaraladı. Üstelik futbolcular ve milli takım yöneticileri bu krizi yönetmek yerine birbirlerini suçlayınca işler iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Tüm bunların üzerine milli takım da turnuvadan elenince kıyamet koptu.
Milli takım, şampiyonadan elenince Fatih Terim özeleştiri yapmak yerini halkı destek vermemekle suçladı. Oysa o suçladığı halk, Konya’daki eleme maçlarında stadı tıklım tıklım doldurmuş ve bayram yerine çevirmişti. Formasını sırtına, atkısını boynuna geçiren insanlar daha ne yapacaktı? Sahaya çıkıp top mu oynayacaktı?
Saha dışında yaşanan olaylar ve sahadaki kötü futbol bugün halkı milli takımdan uzaklaştırmış durumda. Bugün hiç kimse milli takımın maçlarını heyecan içerisinde beklemiyor. Oysa biz eskiden milli maçları dört gözle beklerdik. Her yer kırmızı beyaza boyanırdı. Bu süreci doğru dürüst yönetemeyen TFF Başkanı, yöneticiler, teknik direktör ve futbolcular milli takımın itibarının zedelenmesinde baş aktördür. Yeni bir yapılanma, doğru bir iletişim stratejisi izleyerek milli takım toparlanmalı, halkın saygısını kazanacak sportif ve iletişim faaliyetleri uygulamaya konulmalıdır.