2015-2022 tarihleri arasında Küresel Oligarşinin tüm kontrol araçlarını işlevsiz kılmayı başaran Türkiye, 2023 seçimlerinde bir tercihte bulunacak;
Ya 200 yıldır kontrol altında tutulan, izin verildiği kadar politika geliştirebilen ülke statüsü devam edecek,
Ya da tarihi tabi seyrine döndürecek aleme nizam verecek, mazlum milletlerin umudu bir ülke olmak için bir tercihte bulunacağız.
Dünyanın 5 efendisinin kararlarını dikte ettiği değil, müzakere ettiği bir ülke statüsünü kazanacağız.
Bu noktaya kolay gelmedik;
İnsan kaynaklarımıza çok yatırım yaptık. 200’den fazla üniversitemiz ile nufusumuzun tamamı yükseköğretim yapabilir hale geldi. Bu büyük bir beşeri sermaye imkanı demek. Teknofestte bu gençliğin potansiyelini, heyecanını gördük, hissettik. Üniversite merkezli fikri mülkiyet, patent, faydalı ürün tescillemeleri dünya ortalamasının 2 katı oranda bir artış oranını yakaladık.
Enerjide kendine kendine yeter olmak için çok çaba harcadık. Rüzgarın ve güneş enerjisinin payını %20’lere yaklaştırdık. Son 5 yılda yerli petrol üretimimizi 2 katına çıkardık, birkaç yılda 4 katına çıkaracağız. Doğalgazda transit ülke olmak için çıktığımız yolda üretici olmak üzereyiz.
1970’de hükümet programına giren ama bir türlü yapılamayan nükleer santral ihalemizi 2011’de yapabildik. 27 Nisanda yakıt yüklemesini yaptık, 1-2 yılda nükleer enerji üretebileceğiz ve en önemlisi nükleer teknolojiye sahip ülke olmak üzereyiz. Bunun ne anlama geldiğini ifade etmeme gerek yok sanırım.
Nükleer teknolojiye sahip olmak küresel sistemde dokunulmaz ülke demektir.
Tabi büyük bir ivme yakalayan Türkiye’nin bu hızını kaybetmemesi lazım. 16 Nisan 2017 referendumu ile geçtiğimiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir yol kazasına uğramaması lazım.
Reforme edilmesi kaydı ile…
1970’de Hükümet Programına giren 2011’e kadar ihalesini bile yapamayan Türkiye’de ne değişti de Akkuyu Nükleer Santralini yapabildik?
Söyleyelim;
2003-2011: Askeri, burokratik vesayetin tasfiyesi ve devletin milleti ile barışması
2011-15 Temmuz 2016: Küresel vesayetin taşeronu FETÖ’nun tasfiyesi ve Milli Devletin, iktidarını tesisi
15 Temmuz 2016-16 Nisan 2017: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş
14 Mayıs 2023: Türkiye’nin Küresel Güç oluşu
Geçen hafta 2 Mayıs’ta Selçuklu Başkenti Konya’ya geldiğinde cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile meydandaki 150 Binden fazla Konyalı arasındaki duygusal aidiyet bana şu cümleleri kurdurdu;
Konya,
Selçuklu Başkenti Konya,
Medeniyetimizin ana rahmi Konya;
Türk Hakanını,
İslam Halifesini,
Mazlum Milletlerin Liderini ağırlıyor.
14 Mayıs seçimleri ile Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin eksik kalan bir boyutunu daha tamamlayacak inşAllah…
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin etkinliği için milli hiç olmazsa ulusalcı refleksleri olan etkili bir muhalefete ihtiyacı var. 14 Mayıs küresel sistem ile uyumu tabi-metbu ilişkisine indirgemiş, bunu içselleştirmiş muhalefeti tasfiye ederek milli-ulusalcı bir muhalefetin kurulmasına vesile olacak.
Küresel güçlerin ve küresel güç olmaya namzet ülkelerin iktidarının da muhalefetinin de milli-ulus devlet reflekslerine sahip olması gerekir. Daha net ifade edelim;
Türkiye’de iktidar;
Milliyetçi, muhafazakar, mütedeyyin, dışa açık ve MİLLİ olmalıdır.
Muhalefet ise seküler, içe kapanmacı, kemalist ULUSALCI olmak zorundadır.
Türkiye'nin on yıllardır siyaset kurgusu tüm aksayan yönlerine rağmen böyle idi. Ancak;
Deniz Baykal'ın 2010’da kaset komplosu ile CHP'den uzaklaştırılması sonrası CHP'deki ulusalcı kimlikler aşama aşama tasfiye edildi. Ulusalcı refleksleri kaybettirilen CHP, 2012’den itibaren ‘küresel oligarşi demek yetersiz kalır’ küresel faşizmin ermine girdi. Küresel faşizmin finansörü Soros tarafından organize edilen Gezi olaylarını halk insiyatifi olarak görüp destekleyebildi. Yetmedi;
Kemal Kılıçdaroğlu 14 Mayıs meydan konuşmalarında, Gezi’nin organizatörü Soros’un Türkiye baronu Osman Kavala’ya özgürlük isteyebilecek kadar bu ilişkiyi açık etmekten de çekinmemektedir. Amaç belli;
CHP kitlesini de ulusalcı reflekslerden arındırmak…
FETÖ kılıç artıkları ‘KHK'lıları iade edeceğim’ demesinin de,
PKK'nın siyasi kanadı HDP ile ortaklığın da açıklaması budur.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek'in ‘Sınırımızda başkası olacağına PKK’nın Suriye kolu PYD olsun. Bizim için hiçbir sakıncası yok bunun…’ açıklaması ise CHP’deki küresel oligarşi ile kurulan tabi-metbu ilişkinin boyutlarını göstermesi bakımından sözün bittiği yerdir.
Kandil terör baronlarının 14 Mayıs için milletimize devletimize ettiği tehditleri söylemiyorum bile…
14 Mayıs seçimleri bu yönü ile Türkiye’nin milli devlet iktidarını berkittiği gibi küresel faşizmin oyuncağı olmuş muhalefeti de tasfiye edecek ve muhalefetimizin ulusalcı bir kimliğe sahip olmasını sağlayacaktır.