15 Temmuz hain darbe girişiminin yedinci yılındayız. Millet olarak hafızamı diri. Yeniden böyle bir alçaklıkla karşılaşsak yine aynı kararlılıkla bu sefer daha da profesyonel bir şekilde karşılığını veririz. Çünkü biz son sınırımızdayız. Hem sabrımız hem de toprak olarak. Bu saatten sonra gidebileceğimiz bir yer yok. Bin yıllık vatanımızı korumak için aynı kararlılıkta nöbetteyiz. Millet olarak böyleyiz de devlet olarak olaya nasıl bakıyoruz orası biraz netameli…
Gündelik hayatta devlet ve hükümet birbirine çok karıştırılıyor. Devletin, özellikle bürokrasi tarafında işler farklı ilerliyor. Bürokrasi de FETÖ konusunda hâlâ tereddütler var. Bu alçaklığın üzerinden yedi yıl geçmesine rağmen bizim kamudaki FETÖ’cüleri konuşuyor olmamız şehitlerimizin kemiklerini sızlatır. Mesele sadece kamudaki varlıkları değil. Birçoğu sembolik cezalarla neredeyse hiçbir bedel ödemeden yırttılar. Suçluyu, ne olursa olsun mümkün olduğunca az içeride tutmaya çalışan saçma sapan bir adalet anlayışımız var. Sadece bu konuda değil her alanda kanunlarımız suçlunun yanında. Adamlarda zerre pişmanlık yok. Bir araya gelip birbirlerini gazlamaya devam ediyorlar. Seçimi eğer Kılıçdaroğlu kazansaydı KHK’lılar organize bir şekilde görevlerinin başına dönecekti. Emin olun yedi yıllık arayı yedi hafta da kapatabilirlerdi. O derece motiveler. Sosyal medyada hainlerin hesaplarına biraz bakarsanız ne demek istediğim anlaşılır.
Ülkeyi hainlerin elinden kurtardıktan sonraki yedi yılda gerek iç, gerekse de dış politikadaki bağımsız bir duruş sergiliyoruz. Yöneticilerin, asker ve polisin üzerinden ölü toprağı atıldı. Bizden olmaz, yapamayız düşüncesinden sıyrıldık. Milletin üzerine boca etmeye çalıştıkları eziklik psikolojisini yırtıp attık. Başkalarına göre bir duruş belirlemiyoruz, bilâkis belirleyici oluyoruz. Bu saatten sonra ekonomik savaşı da zaferle sonuçlandırmamız gerekiyor. Bunu da başarabilmenin yolu devletin, hükümetin de vatandaş gibi kararlı ve vatandaşının yanında olmasından geçiyor.
Yurtdışına kaçmış hain FETÖ’cüler her seçim öncesi kendilerine ülkeye dönüş tarihi belirliyor. Hevesleri kursaklarında kaldı. Fakat pes etmeyecekler, teyakkuz hâlinde olmaya devam etmeliyiz. Şimdiki hedefleri 2028 yılı. Kucaklarına oturdukları, önlerine kemik atan devletler onların arkasında olduğu sürece bu iş bitti diyemeyiz. Karşımızdaki alçakların farklı bir ruh hâlleri var. Biz ortalama düşüncemizle, yetiştiğimiz değerlerle onları anlayamayız. Hainlerde ne vatan sevgisi var ne de millete inanç. Kendi vatandaşını küçümseme, batıya özenme, hep oradan bir işaret bekleme temel özellikleri arasında. Sorsanız en donanımlı, en bilgili de onlar(!) Zaten hırsları yüzünden bu duruma düştüler ya. Kamuya sızmaları yetmedi. Hep daha üst makamların peşine düştüler. Maalesef bir ara iyi de destek gördüler. Güç zehirlenmesine uğradıklarından kendilerini bizzat devletin yerine koymaya çalıştılar. 15 Temmuz’da yedikleri tokatla da alaşağı oldular.
15 Temmuz Türkiye yüzyılı için bir milattı. O günden bugüne ülke olumlu anlamda bambaşka bir yere geldi. Elbette yeni yüzyılın sancıları devam ediyor. Bağımsızlık mücadelemiz ekonomik baskılarlarla sekteye uğratılmaya çalışılıyor. Hükümetin bu noktada kararlı olması gerekiyor. Bu millet geçmişten bugüne çok bedel ödedi hâlâ da ödüyor. Bu topraklarda yaşamanın bir bedelinin olduğunun farkındayız. Lakin nefes alıp, geleceğe umutlu bakmak, ekonomiyi, zamları gündelik muhabbetin dışında tutabilmekte bu milletin hakkı. Devletin, hükümetin görevi de budur. Dert belli, çaresini de bu milletin yöneticileri bulmalı. Bulmalı fakat ellerini de çabuk tutmalılar. Bir takım bürokrat ağzıyla top çevirmenin, lafı yuvarlamanın faydası olmuyor. Millet kararlılık ve icraat bekliyor…
Anadolu’nun kara, kuru çocukları hesapsızca vatan nöbetine devam ediyor. Korkacak bir şeyleri yok. Çünkü ihtimalle, olasılıkla hareket etmiyorlar. Hainlerin uçaklarına, helikopterlerine, tanklarına, silahlarına karşı gelirken de başarabilir miyiz diye düşünmediler. Ya şehit oluruz ya gazi diyerek sokağa çıktılar. Vatanı bir kez daha kurtarıp kaldıkları yerden hayatlarına devam ettiler. Kimseden bir beklentileri olmadan. Yalan dünyada dört günde olsa gün yüzü görmek bu aziz milletin hakkıdır. Yöneticilerin bu millete borcudur. İnşallah o günler yakındır…