Son zamanlarda Kemal Kılıçdaroğlu PKK'ya karşı kendini şirin gösterme çabasında. Ortada bir sorun yokken, sorun varmış gibi göstermesi de algı siyasetinin en net örneği. Kürt Sorunu...
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu meseleyi çoktan bitirdi. Ancak algı çabalarıyla bu meseleyi hortlamanın ana gayesi, Millet İttifakı içerisinde yaşanan zelzeleyi durdurup sağlam zeminlere oturtmak.
Ancak şu soruyu sormamız lazım: "Kürt sorununu HDP ile çözebiliriz" söylemini dile getiren Kılıçdaroğlu muhatap olarak HDP'yi mi yoksa İmralı'yı mı alacak? Bu sorunun cevabı aslında sorunun kendisinde gizli.
"Gerekirse İmralı'ya dahi gidilecek"
*
Kürt Sorunu deyince aklımıza hemen şu argümanlar gelir: Ana dilde eğitim, ikinci sınıf vatandaşlık, birçok kamusal alanda mahrum bırakılma, yalnızlaştırılma, ana dilde müzik vs vs. Hatta daha da ileri gidelim. Özerklik... Bu söylemler artık çöpten ibaret.
Bunlar dünde kaldı cancağızım. Çünkü 90'lı yılları geride bıraktık. O dönemlerde terörün ayyuka çıktığı, her akşam ana haberlerde istisnasız her gün şehit haberlerinin geldiği, çocukların dağa kaçırıldığı, en önemlisi toplumda sağlam bir kutuplaşmanın olduğu bilinen bir gerçek. Bunun sebebi gayet açık. İktidarların, Koalisyon hükümetlerinin iktidarsızlığı. O dönemde Askeriye içerisindeki FETÖ-PKK ilişkisini dile getirmiyorum bile.
Ancak bugüne baktığımızda Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi zekâsı ile bu meselenin aslında Kürt sorunu olmadığı, PKK sorunundan ibaret olduğunu topluma ziyadesiyle gösterdi. Bu o kadar basit bir mesele değil. Bildiğiniz Cumhurbaşkanı bulutlardan yıldırım sağdı adeta.
*
Gel gelelim asıl meseleye.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Neden Kürt Sorunu meselesini ortaya attı?” Bilindiği üzere ittifakın içinde ciddi çatırdamalar var. Bu çatırdamaların en başında da İYİ Parti içindeki milliyetçi kanat geliyor. Bilindiği üzere bu kanat HDP ile aynı ittifakta bulunmaktan oldukça rahatsız.
Kılıçdaroğlu şunun farkında:
Bu seçimlerden sonra artık savaşacağı koltuk kalmayacak. Bu, onun gireceği son seçim olacak. Bu yüzden Millet ittifakı içindeki bütün dengeleri korumak zorunda. Bunun için çok kişiye, çok gruba verilmeyecek sözler verdi. Bunun en güzel örneği ise yöneticilerden tutun da işçi kademesine kadar İBB’ye alınan kişilerin mensup oldukları siyasi ve ideolojik kurumlardır. Araştırıp görebilirsiniz.
“İYİ Parti bu işin neresinde?” diye soracak olursanız, buna verilecek en güzel cevap şu: "Biz HDP ile ortak değiliz. HDP'nin ortağı CHP ile ortağız."