MİDEBÜS

Süleyman Mücahit İyiyolbulan

Üst üste iki gün sıcak çorba içmeyen Peygamberin,  Konya - İstanbul arası mesafe kadar günlük etli ekmek tüketen ümmetine selam olsun öncelikle. Evet her ne kadar ilmi çalışmalarımızı kaptırdığımız gibi yemeklerimizin patentini  kaptırmış olsak da Avrupa’ya,  yine de Türk Mutfağı Dünya Mutfakları arasında hatrı sayılır bir yere sahiptir. Türk kahvesi dolayısıyla en az kırk yıllık bir hatrı vardır. İşte bu mutfakta yaşamak için yemek yiyenlerin yanında bir de yemek için yaşayanlar vardır.  

      Tıka basa dolmuş mideye minibüse yolcu tıkar gibi yemek doldurmamız dolayısıyla yazımızın başlığı “Midebüs” olarak kayıtlara geçmiştir. Fakat bu mide doldurma işi yemek sevgisinden değil peygamber sevgisinden gelir bizim topraklarda. Müslümanların en çok sevdiği sünnettir “Tabak Sünnetlemek”.  Az önce büyük bir iştahla yenilen ama yemeğin sonlarına doğru yüzüne bile bakılmayan son bir dilim uzanır tabağın içerisinde. Ve o an "Midenizin sadece üçte birini yemekle doldurun" diyen Peygamberin, göbeğinin çeperinden önündeki tabağı  göremeyen ümmeti şöyle seslenir : "Tabağı sünnetle hadi".  İsraf haramdır ama mide israfı önemli değil. Böyle bir sünneti yaşatmak için kemer deliğini bir kademe daha gevşeten ümmete tekrar selam olsun.

       Toplu taşıma araçlarına binmezden çok evvel toplu yemek buluşmalarımızda öğrendik biz imdat çekicinin ne olduğunu. Yemek yemekten nefes alamaz duruma gelip göbeğimizin şarampolden aşağı yuvarlanacağını hissettiğimizde hemen en yakın imdat çekici "soda" yetişir yardıma. Kola haram diyen bu ümmet mutluluğa sodayla kapak açıyor. Mutluluğun geğirmeyle olan orantısal bağlantısı bize has birşey. Sodanın olmadığı devirlerde daha çok yiyebilmek için kuş tüyünü boğazlarına sokup istifra eden ve helak olan kavimleri de biliyoruz. Sen bizi sodayla helak etme Ya Rabbi.

       Gülerken göbekleri lastik top gibi seken abilerimizin, temcit pilavı gibi sürekli yaptıkları bir espri vardır. Elleriyle o göbeği avuçlar ve "bu yağlardan sana vereyim mi" demesine müteakip basar kahkahayı. Kilolarıyla barışık imajı vermeye çalışmak için böyle basit espriler yapmaya gerek. Kilo yaratılışa aykırıdır o yüzden barışık olmayın. Siz hiç doğada şişman aslan, şişman su aygırı, şişman fil ya da şişman kedi gördünüz mü? Doğal ortamında yaşan hiçbir hayvan kilolu değildir. Bu yazıların sahibi 65 kilo diye laf atıyor değil kimseye. Buradan çıkarılacak bir ders olduğunu düşünüyor ve soruyorum acaba bir iş için ne kadar koşturuyoruz, arabasız ne kadar yol kat edebiliyor ve sofradan kaç kere kalkabiliyoruz doymadan ?

      Karnı tok insanları başarılı kılan aç insanlar olmuştur. Karın tokluğuna çalışan nicelerini biliyoruz ama daha vahim bir sahneye dikkat çekmek istiyorum. Açlıktan kemikleri sayılan, gözleri göz çukurunda kaybolmuş, kemiğiyle derisi arasında kas ve doku sisteminin olmadığı Afrikalı adamın fotoğrafını çeken beyazlar yıllarca dünyanın en iyi fotoğrafçısı seçildi. Onların canı bir parça yemek çektikçe biz onların fotoğraflarını çekmekle meşgul olmuşuz hep.  Bütün bunlara ilaveten Amerika’da günlük çöpe giden yemeklerin Somali’ye kaç gün yeteceğini ya da askeriye de günlük dökülen yemeğin kaç fakire yeteceğini hesaplamakla uğraşmayacağım.

      Bu yazıyla ilgili tek isteğim etli ekmek yenilen bir sofranın altına serilip de okunmasıdır. Yazdıkça yazının hazmı zorlaşacak bazıları için, o yüzden  “Usta ordan bir soda ver sade olsun ama”