Yaşadığımız coğrafyanın ikliminde var savaş rüzgârı… Doğru bir tespit midir? Yüzyıllardır bitmek bilmeyen kavgalar, çekişmeler, zulüm ve esaretler, dinmek bilmeyen kan ve gözyaşının bıraktığı acı ve parçalanma, bu tespitimizi doğrular nitelikte sanırım.
Son peygamber Hz. Muhammed ve onun ashabınca Mekke ve Medine merkezli olarak inşa ve ihya edilen “saadet” dönemi, kutsal bir mücadelenin sonucu yaşanmıştı. Devamında şekillenen İslam toplumu, büyük bir coğrafyanın haritasını çizmiş, dünya tarihi yine bir peygamber gönderilişi ile yazılmıştı. Sonrası, gerek Müslümanların kendi kendilerine düştükleri hal, gerekse ve sair düşmanların desise ve saldırıları ile dağılma ve çözülüp güçsüz düşme süreçleri yaşanmaya başladı.
Yaşanan kavgaların çoğu belki de Müslümanların kendi kendilerine düştükleri taassup, ayrılık, nifak ve tahammülsüzlük çıkmazından kaynaklanmıştı. “Mezhep Savaşları” kavramının tarihimizde yer almış olmasına en büyük sebep Müslümanlardan başka kim olabilir?
Müslümanlar olarak birbirimize düşmeden ve hatta düşenin elinden tutarak yürümek gibi bir ilkeye sahip olmamız gerekmez miydi? Kardeşliğin kan, ırk, memleket, renk gibi ayrımların tam zıddıyla ikame edildiğini bihakkın gösteren bir nesil varken önümüzde dilden öteye gidemiyor şimdi söylediklerimiz.
Sınıflama ve bizim sınıftan olmayana karşı tutarsız ve temelsiz tutumlarımız “biz” diyebileceğimiz yapıyı bozup tarumar etti. Sonrası, “sen ve ben” kavgaları… Bu durum en çok kimin işine geldi? Cevabı sorunun içinde saklı; bu durumu en iyi kim lehine kullanabilen varsa onun işine geldi elbet.
Nereden çıktı şimdi bu yarayı deşmek; nasıl çıkmasın ki, tüm dünyanın gözü önünde ve tüm dünyayı yönetenlerin ipleri ucunda yeni bir savaşın hemen eşiğinde bu coğrafya yine.
Şimdilerde İki büyük devlet karşı karşıya… İran ve Suudi Arabistan; her ikisi de diğer ülkeler tarafından iki ayrı çizginin temsilcisi olarak görülüyor. Adına yorum farkı mı dersiniz, mezhep ayrılığı mı, bidat mi dersiniz, itikat mı? Enerji savaşı mı demeli, güç dengesi mi? Ne derseniz deyin, bu savaşın kazananı Müslümanlar olur mu?
Müslümanlar üzerinden İslam’la savaşmak isteyenlere ne büyük fırsat doğdu. Her fırsatı en ince noktasına kadar planlayıp ayarlayan, zamanı gelince pimi çeken batı ve kapitalist zihniyetli güruhla karşı karşıyayız. Oyun kolları ellerinde büyük bir bilgisayar oyununu idare ediyor gibiler baksanıza.
Kendimizi nasıl konumlandırmamız gerektiği noktasında isabet edememiş olabilir miyiz? Sadece kendimizi değil, aynı dine mensup olduğunu söyleyen “diğeri” ile ilgili de yer bulma konusunda zayıf not aldığımız da vakıadır sanırım.