Taksim Meydanı, Tahrir Meydanı, Adeviye Meydanı ve olaylar. Dünya gündemini önemli ölçüde etkileyen olayların meydana getirdiği meydanlar. Bize ne anlatır/ne söyler???
Sade bir vatandaş olarak oturdum ve düşünmeye başladım. Bu meydanlarda olup bitenler, sade bir vatandaşı nasıl etkiler? Olanlar görmemezlikten gelinebilir mi?” Deve kuşunun kafasını kuma sokması” gibi davranmak mümkün mü?
Allah (c.c) insanı yaratırken, her türlü emaneti ve sorumluluğu yüklenebilecek bir özellikte yaratmış. Aksine davranmak yaratılış fıtratına aykırı. İster istemez ona göre davranmak zorundasın. Kendiliğinden olayların akışına göre sürüklenirsen, neyi neden yaptığını bilemez şaşkına dönersin.
Her Müslüman, kendi sorumluluğunu bilmek mecburiyetinde olduğu gibi, çevresinde olup-bitende de sorumludur. Bundan kaçış mümkün değildir.
Her durumdan payına düşen görev ve sorumluluğu yapmak mecburiyetindedir. Haksızlığın karşısında susmak şeytani bir ameldir. “Hakkı söylemeyen/haksızlık karşısında suskun kalan şeytandır.”
Meydanlarda olup-bitenlerden şunları okumak/anlamak mümkün mü? En azından ben böyle okuyorum/anlıyorum.
-Malum görsel ve yazılı basının yeterince ve dürüstçe görevini yapmadığını,
-Ülkenin bir topluluğa veya yandaşlığa ait olmadığını,
-Bütün zıt kutupların, ustalıkla nasıl bir araya getirildiğini,
-Hayatın boşluk kabul etmeyip, provokatörlerin fırsatını buldukları an nasıl devreye girdiklerini,
-Siyasi başarının çok yönlü bir faaliyetle elde edilebileceğini,
-Siyasiler isterse, memleketin bütünlüğü ve selameti için bir araya geldiklerinde, insanları et ve tırnak gibi birleştirebileceklerini,
-Otoritenin mutlak olması gerektiği ve adaletli davranması gerektiğini,
-Öteki/beriki anlayışı, bölgecilik, doğu/batıcılık v.s ayırımlarının ülkede yeri olmadığını,
-Eski/yeni neslin arasındaki anlayış farkının dikkate alınmadan ortak bir kanaat oluşturulamayacağını,
-Dünya ülkelerinin ayağınızın sürçmesini dört gözle beklediklerini,
-Yüksek menfaatler devreye girince, dostlukların rafa kaldırıldığını,
-“Kurt bulanık havayı sever” basit ve sade istekler için yapılan eylemlerin, kaos haline kolayca dönüştürülebildiğini,
-İnanarak, şuurlu bir şekilde diklenmeden dik durarak değerler için, ülke için direnmenin yolunu,
-Sosyal barış için herkesin kendine düşen görevi karşılıksız yerine getirmesi gerektiğini,
-İktidar partisinin işleyişinde, güçlü bir muhalefet partisinin olması gerektiğini,
-Avrupa’nın vazgeçilmez dedikleri değerlerini, menfaatleri söz konusu olduğunda, nasıl vazgeçebildiklerini,
-Müslüman ülke yöneticilerinin, saltanatlarını kaybetme korkusu ile,kardeşliği geri plana ittiklerini,
-“Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner” gerçeğini unutmamayı,
-“Keser gibi olup hep bana değil, testere gibi olup, bir sana, bir bana “ anlayışı ile hareket etmeyi,
Meydanların bizlere, göstermesi, anlatması, öğretmesi gerekirdi. Yazımızı “Anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az.”, Ata sözü ile bağlayalım.
NOT: Mısır olaylarında ülkemizin tavrı, takdire şayan. Gelecekte bütün dünyada gerekli yankıyı hakkettiği bir şekilde bulacağına inanıyorum.