Çini sanatının manevi boyutu hakkında bilgi veren Çini Sanatı Ustası Zuhal Uçaroğlu, “İnsan nefes alacak ki yaşayacak. Çiniyi de sırladıktan sonra fırına koyuyoruz ve o ateşi güzelce görmesi lazım ki böyle renkler canlansın. İnsanın ateşi de Hakk’ı bulma arayışıdır. O esnada dünyevi, uhrevi birtakım çileleri anlatıyor. Hazreti Pir’in, ‘hamdım, piştim, yandım’ sözü de burada anlam bulmaktadır. Bu sanat beni o nedenle çok etkiliyor. Bir çizim, bir boyama olarak görmüyorum. Bir eser çamur halinden sanat haline ortalama 70 gün içerisinde geliyor. Mevlevilikte de sema bitti, sonlandı denmiyor, sırlandı diyor. Çini de de sır dediğimiz bir mayi vardır. O pişmeden çini olmaz” ifadelerini kullandı.
‘ÇİNİ SANATINDA HİÇLİK MERTEBESİNDEYİM’
Çini sanatının kendisinde ayrı bir anlamının olduğunu vurgulayan Zuhal Uçaroğlu, “Çini sanatına evlendikten sonra eşim Abdulkadir Uçaroğlu’ndan öğrendim. Eşim yaklaşık 44 senedir bu işle meşgul. Ben de 33 senedir bu işi yapıyorum. Yani bir tespihi tamamladığımı söyleyebilirim. Sanat öyle bir şey ki içine girdiğiniz zaman hiç bilmediğinizi fark ediyorsunuz. Öğrenmek insanı Hak ile buluşturan bir şeydir. Ben Çini sanatında kayboluyorum. Hiçlik mertebesindeyim. Çini sanatının bilinen en eski tarihi 8’inci 9’uncu yüzyıllarda Yakut Türkleriyle başladığı söyleniyor. Özellikle Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu döneminde desen gelişimi sağlandı. İslam sanatlarında çini sanatının değerlerinin de anlatılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü manasız bir şey insanı çok etkilemiyor. Mesela çini desenleri içerisinde bir küsur çeşit lale var. Ancak bu lalenin anlamı da çok önemli. İslam sanatlarında lale Cenab-ı Hakk’ı anlatır. Gül ve goncası Resulallah Efendimiz'i (S.A.V.) anlatır. Bu ikisini bilmekle bile derya deniz kompozisyonlar çıkar. Bu sanat Cenab-ı Hakk’ın yüklediği bir emanet. Bugün elimiz belki çiziyor ama biz yapmıyoruz aslında bize yaptıran var. Asıl sanatkâr Cenab-ı Hak’tır” diye aktardı.
‘ÇİNİ SANATININ İNSANDA UYANDIRDIĞI MANEVİYAT ÇOK BAŞKA’
“Çini sanatında renklerin bir şiddeti var ve hepsinin uyumu insanda uyandırdığı maneviyatı çok başka oluyor” diyen Uçaroğlu sözlerine şöyle devam etti: “Aslında her şey bir noktayla başlar. O noktadan sonra açınızın ne tarafa doğru gittiğine bakar. Öncelikle desenleri çok iyi öğrenmek gerektiğine inanıyorum. Bir lalenin birkaç çeşidine bakmak, her döneme göre uygulamak, iyice araştırmak ve öğrenmek gerekiyor. Çini sanatının geometrisini öğrenebilirsiniz ancak manasını hissetmiyorsanız çok yüzeysel kalıyor. Böyle olduğu zamanda karşı tarafa o hissiyatı veremiyorsunuz. Örneğin İstanbul’daki Rüstem Paşa’ya baktığınızda etkilenmemek mümkün değil. Oranın ayrı bir havası ayrı bir mistik tarafı var. Anlatmak istediğiniz şeyleri bunlarla buluşturduğunuz zaman amacınıza ulaşıyorsunuz. Biz çini de çok mükemmeliyetçilik aramıyoruz ama biraz estetik olmalı. Herkesin öğrenme süresi, öğrenme şekli farklıdır. Bu sanatı icra etmek isteyen öğrencilerimize odaklanmalarını tavsiye ediyoruz. Bu noktada İRFA’ya değinmeden geçmek istemiyorum. Burası sanatınızı sanat olarak icra edebileceğiniz çok güzel bir yer. Her türlü güzel imkanı bize sunuyorlar. Yetişemediğimiz yerde danışmanlığımızı yapıyorlar. İRFA’nın Konya’ya kazandırılmasında emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz.”
‘ÇİNİ SANATI İNSANI ANLATIYOR’
Çini sanatının insanı anlatan derin bir anlamının olduğundan söz eden Uçaroğlu, “ Bana bazen bu mesleği neden seçtiniz diye soruyorlar? Eşim vesilesiyle bu sanatla tanıştım ancak evli olmasaydım bu sanat bir şekilde karşıma çıksaydı herhalde insanoğlunu anlattığı için seçerdim. Eğer çinide o alt yapıdaki çamur sağlam, güzel, istenilen yoğunlukta, güzellikte olmazsa tabağın karosu vazosu da güzel olmuyor. Tıpkı insanın temiz bir aileden gelmesi gibi düşünün, hamurunun güzel olması gibi düşünün. Hava, toprak, su, ateş de hem insanoğlunda mevcut hem de çinide mevcut. Toprak ve su birleşir çamur olmasını sağlar. İnsanın yüzde 70’i sudan oluşmaktadır. İnsan nefes alacak ki yaşayacak. Çiniyi de sırladıktan sonra fırına koyduktan sonra fırına koyduğunuzda o ateşi güzelce görmesi lazım ki böyle renkler canlansın. İnsanın ateşi de Hakk’ı bulma arayışıdır. O esnada dünyevi, uhrevi birtakım çileleri anlatıyor. Hazreti Pir’in, ‘hamdım, piştim, yandım’ sözü de burada anlam bulmaktadır. Bu sanat beni o nedenle çok etkiliyor. Bir çizim bir boyama olarak görmüyorum. Bir eser çamur halinden sanat haline ortalama 70 gün içerisinde çıkıyor. Çiniyle insanın hayatını ve Şeb-i Arus’u bu şekilde görüyorum. Mevlevilikte de sema bitti, sonlandı denmiyor, sırlandı diyor. Çini de de sır dediğimiz bir mayi vardır. O pişmeden çini olmaz.”
‘İRFA’DA KAPIMIZ HERKESE AÇIK’
Tüm sanatseverleri İRFA’ya davet eden Uçaroğlu, “İRFA’da kapımız herkese açıktır. Çünkü bizim amacımız, vizyonumuz, misyonumuz gerçekten olması gerektiği gibi yaklaşılması, olması gerektiği gibi değer verilmesini istiyoruz. Bir sanatın gelişmesi, yerleşmesi, aktarımı böyle gerçekleşir. Ustanın yolu ayrı, fakültenin yolu ayrı olmaması gerekiyor. Fakültelerde de gerçekten bu işin ehli insanların öğrencilere eğitim vermesi gerekiyor. Eksik olan bir fizik, kimya, matematik bir şekilde yerine koyulabiliyor. Ama bir sanat yerine koyulamayabiliyor. O nedenle bu konuda da gerekli özenin gösterilesi gerektiğini temenni ediyorum” diyerek sözlerini tamamladı.
• SÜMEYRA KENESARI / YENİ HABER GAZETESİ