MEVLANA TİCARETİ

Sezai Keskin

Adem (a.s.) ilk yaratılacağı zaman vücudu halk ediliyor ve daha ruh verilmeden bütün melekler başında toplanıyor. Şeytanda başına giderek Hz. Adem’in salsal bedenine tekme atıyor. Boş olduğunu anlayınca, içine girip çıkıyor. Orada meleklere ‘’bunun sizden daha faziletli mi olduğunu zannediyorsunuz.’’ diye sesleniyor. Sonra ağzındaki tükürüğü biriktirip Adem’e fırlatıyor. Tükürüğü göbek çukurunun olduğu yere isabet ediyor. Ve Hz. Allah(cc) Cebrail’e (a.s.) o tükürüğü ordan çıkarması için vazifelendiriyor. Cebrail kanadıyla tükürüğü çıkartırken oyuyor ve göbek çukuru meydana geliyor. Tükürmek lanetli şeytandan kalan bir huydur.
Peygamberimiz: "Lânete uğramışlardan olmaktan sakının" buyurdu. Bunun üzerine Ashab-ı Kiram;
 

–  Bunlar kimdir, Ya Rasûlallah? diye sorunca, Peygamberimiz:
– "Halkın gelip geçtiği yolu ve gölgelendikleri yerleri kirletenlerdir." buyurdu. İnsanların gelip

geçtiği yolları, oturup kalktıkları ve dinlendikleri yerleri kirleterek başkalarının rahatsız edilmesi İslâm ahlâkı ile bağdaşmaz. Müslüman diğer insanları rahatsız eden davranışlarda bulunmaz, bulunmamalıdır. Peygamberimiz; mescidin duvarında gördüğü tükürüğü bir taş parçası ile bizzat kazıyıp ortadan kaldırmıştır. Çevreyi kirleterek başkalarının nefretini değil, temizliğe dikkat ederek sevgisini kazanmaya çalışalım. Şah-ı Mevlana, Şems-i Tebriz-i, Sadreddin Konevi, Ateşbaz-ı Veli,Tavus Baba gibi nice aşk erleri nehirlerin aktığı bir hayırlı beldede yaşıyoruz. Konya Türkiye’mizin manevi değeridir, toprağı tükürülecek değil öpülecek, koklanacak kıymetindedir. Gel gör ki, insanlar çevre temizliğine yeteri kadar duyarlı değil. Tükürdüğü toprakta nice Hak dostlarının yattığını kavramış değil. Sokağa çıkın ve insanlara sorun: ‘’Mevlana’yı seviyor musunuz?’’ diye. Tek bir cevap alacaksınız. ‘’Hemi de çookk’’. Peki o tükürdüğün toprakta Mevlana yatıyor.

Mevlana’nın yanından geçerken kahkaha atarak geçiyorsun. O’nun makamının yanında bacak bacak üstünde oturup, boş ve lüzumsuz lakırtı yapıyorsun. Mevlana şekeri var, Mevlana kebabı, Mevlana pidesi, ismi Mevlana olan binlerce Mevlana ürünü. İnsaf yahu! Mevlana’yı kullanıyorlar. Mevlana sevgisi böyle olmaz. Mevlana’yı tersten gösteriyorlar. Pazar günleri Belediye Başkanı gelsin görsün müze önündeki trafik keşmekeşini. Resimler çektim. Yol yordam bilmeyen tur otobüsleri müze önünde kuyruk oluşturmuşlar. Kaldırımlar insan seli olmuş, yürümek imkansız, geç geçebilirsen. Önündeki otopark da trafik işkencesine tuz biber olmuş. Konya turizmi mi dediniz? Güldürmeyin beni! Türkiye’nin ikinci en yoğun müzesinin hali perişan. Böyle turizm mi olur? Böyle turizm mi gelişir? O otoparkın orada ne işi var? Koskoca Büyükşehir Belediyesi gelir kapısı olmak adına insanlara eziyet edilmesinin önüne geçmeli. Araştırma yaptım, civarda boş birçok otopark olduğunu öğrendim, otoparka ücret ödemek istemeyen vatandaş park cezası yemeyi de göze alsın artık. Ayrıca tur otobüslerinin turistleri indir-bindir yerleri müze kapısı olmamalı. Daha uygun bir düşünülmeli. Müze önü yayalar için daha ferah ve geniş alan olmalıdır. Bu düzenleme şehrin imajına da olumlu etki yapacağına şüphe yoktur. Bu fakir de can-ı gönülden inanıyor ki yolumuzu aydınlatan ‘’Gönül Güneşimiz’’ Mevlana da bundan ziyadesiyle hoşnut olacaktır. Ballar balı Konya’ya yazık etmeyin. Zorlaştırmayın, kolaylaştırın. İçi boş sloganlarla turizmin gelişmeyeceğini ne zaman öğreneceğiz? Doğru tanıtarak bunları engelleyebiliriz. İş bize düşüyor. Kimileri Sema törenlerinin, ticaretiyle meşgul. Soruyorum; Sen Mevlana’dan ne anladın?
Adama, “Neden namaz kılmıyorsun?” diye sormuşlar.
- “Hakkında âyet var,” demiş.
- “Hangi âyet ki bu?” demişler.
- “Namaza yaklaşmayın” âyeti demiş. “
- ‘’İyi de o âyetin devamı var” demişler.
- “Ben hafız değilim, o kadarını bilmem” demiş. Dolayısıyla herhangi bir konuda bir külden cımbızla bir şey çekip almak ve onun üzerine fikir bina etmek fevkalâde yanlıştır. Hz. Mevlânâ hakkında da bugün bu fazlasıyla yapılıyor. Herkes işine geldiği şekilde Mevlana’yı anlıyor. O hiç anlaşılmamış vaziyettedir. O’nu anlamak O’nun gibi yaşamaktır. Konya’ya gelip de döndükleri şehirde soran dostlarına ‘’biz de Mevlana’yı ziyaret ettik’’ değildir Mevlana. Ne anladın, dönerken O’nun edebini aldın mı? Ne aldın giderken?
 

Nicedir sinemi yakan Sultanım! Nar-ı Hicranda kalmış Canım’ın Canan’ı, Şems-i Tebriz-i Hazretleri’nin yine ve her zamanki gibi eşiğine yüz sürmeye gittiğim anda,  namaz kılıyoruz, edepsiz bir kadın üst katta cep telefonunda sevgilisiyle kikirik kokorok ha ha ha ho ho ho kahkaha atıyor. Bütün bunlar türbede oluyor. İbadet edenler rahatsız oluyor ama bu meşrepsizin umurunda değil. Yazıklar olsun! Ben böyle size onlarca sayarım. Sen Şems’ten ne anladın? O ki; yaşasaydı da ayakkabısının tozunu yüzüme sürseydim. Edep Ya Hu! “Beyne'l Havfi ve'r Reca” sıradan bir müminin edepli bir halidir. Edep gerektir. “ Alçak gönüllülükte büyüklük, büyüklükte alçak gönüllülük; varlıkta yokluk, yoklukta varlık; hiçlikte kemal, kemalde hiçlik” tir der Mevlana…Gerçek varlık kapısına ulaşmak, varlık makamına erişmektir tüm hedef; “Senin taht dediğin şey, tahtadan yapılma tuzaktır. Konduğun yeri başköşe sanırsın ama kapıda kalakalmışsın.”