Mevlâna Meydan Muharebesi! Turizme katkı sunar mı?

Necmettin Şimşek
Konya’ya gelen turist öncelikle Mevlâna için gelir.
 
Mevlâna dışındaki yerlerin de popülaritesini artırma çalışması olsa da ne kadar şu an itibariyle hiçbiri müzenin yerini tutamaz. Her şehirde olan şehrin simgesi, meydanı, seyir alanı gibi yerler turist olarak gelenlerin ilk izlenimlerini edindikleri yerlerdir. Konya için Mevlâna en önemli ziyaret yeridir. Dünyanın diğer ucundaki biri bile Mevlâna’yı bilir.
 
Mevlâna’nın Konya’ya gelişinin bilmem kaçıncı yüzyılını kutluyoruz ama sanki Mevlâna Konya’ya hiç gelmemiş gibi. En azından fikir olarak!
 
Neden mi?
 
Meydan ve civarında son 1-2 yıldır ulusal basına yansıyan olaylar imaj açısından kötü değil mi bilmiyorum? Çünkü, sanki bu olaylar kimsenin umurunda değil gibi görünüyor. Orada ki bir esnaf arkadaşımın başına gelen bir olayı anlatınca durumun ciddiyeti açısından yazmam gerek diye düşündüm.
 
Şehir dışından gelen arkadaşlarının toplanmasını beklerken banklarda oturmaya başlamış arkadaş. Banklar soğuk mu soğuk. Çünkü taştan. Oturamamış. Meydandakilerin büyük çoğunluğunun banklarda otur(a)madan! Ayakta beklediklerini fark etmiş.
 
Ağaçsızlığın yanında bir de banksızlık var. Bank var ama süs. Oturamıyor meydanda kimse beş dakika!
 
Tam o sırada bir kavga. Öyle böyle değil ama. 5-10 kişilik bir grup kavgaya tutuşmuş. 5-10 kişilik grupta onları ayırmaya çalışınca meydanın hemen yanı savaş alanına dönmüş. Oradan biri on dakika önce de havaya kurşun sıktılar diyor biri. O silahlı kavgaya müdahale eden de olmamış. 10-15 dakika boyunca devam eden kavga turistler dahil herkesi tedirgin etmiş ama müdahale hak getire.
 
İmaj yerle bir. Sevgi ve hoşgörü adına Konya’ya ve Mevlâna’ya koşup gelenler, sevgisiz ve hoşgörüsüz bir ortama gelmişler. Ha bir de vurdumduymazlık ortamına. Konya’nın vizyon yerinde bir kavgaya bir dakika içinde müdahale edilmesi gerekmez mi acaba? Ya da en yakın yerde bir güvenlik noktası bulunması.
 
‘Mum dibine ışık vermez’ atasözümüzün başka dillerde de karşılığı vardır inşallah. Çünkü bunları ‘Sevginin ve hoşgörünün başkenti’ diye sloganlar attığımız Konya için başka bir şeyle izah edebilmemiz mümkün değil…  
 
Birkaç dakika sonra bir bayan yaklaşmış arkadaşın yanına. Zabıtaları gördünüz mü? Diye. Araç var ama zabıtalar yok. Biz yardımcı olalım diye ısrar etse de arkadaş, yok zabıtalara anlatmam lazım diyen turist bayanı aracın başında bırakıp gitmiş arkadaş.
 
Şimdi bu ortamda 2 milyon değil 12 milyon insanı ağırlasa ne olur meydan?
 
Ağırlayamaz bu rakamı zaten. Ağırlasa da istenilen amaca asla ulaşamaz. Ne maddi ne manevi.
 
Konya’nın 2023 hedefi olan ihracatta 15 milyar dolar rakamı turizmin katkısı olmadan yakalanması mümkün görünmüyor.
 
Ama bu ortamda turizmin katkısından bahsetmek oldukça anlamsız kalacak.
 
 
 Turizm ile kalkınmasını sağlayan bir ülke var mıdır ya da olabilir mi?
 
Artık son yıllarda anlaşıldığı üzere turizm ülke ekonomileri üzerinde lokomotif sektör olma etkisine sahip. Yakın gelecekte yaklaşık 1,8 milyar insanın uluslararası turizm hareketine katılacağı tahmin ediliyor.
 
Günümüzdeki sorunların başında, insanların farklılıklarından korkmaları, birbirlerini tanımamaktan kaynaklanan yanlış algılama geliyor. İnsanlar hiç etkileşeme girmedikleri başka bir topluma düşman haline gelebiliyor. Bunda medya ve her ülkedeki egemen güçlerin toplumlar üzerinde kullandıkları algı mekanizması en büyük etkendir. Ancak, ne zaman ki insanlar başka bir toplumdan insanlarla etkileşime giriyorlar, o anda ne denli yanlış fikirlere sahip olduklarını anlıyorlar.
 
Bu durumun ne kadar haklı sebeplere dayandığı, uzun uzun ele alınması gereken başka bir tartışma konusudur.
 
Burada bu durumu tersine çevirmek, bu algıyı ortadan kaldırmakta en büyük görev yine turizmcilere düşüyor.
 
İnsanların akıllarındaki biz, kendimizi anlatabildiğimiz kadardır.
 
Turizmdeki en büyük sorun (!) olarak görülen her şey dahil sistemi yüzünden turistlerin gerçek Türkiye’yi tanımadığından, sadece deniz, kum güneş dışında hiçbir şeyden haberdar olmadan ülkelerine döndüklerinden yakınırız.
 
Ancak hiçbir otel ya tur operatörünün aklına Türkiye’yi tanıtıcı birkaç aktiviteyi günlük programa ekleyip insanların merakını uyandırmak fikri de her nedense gelmez. Türkiye’nin tanıtım elçisi olma görevini kendimize rol biçeriz, ancak gelen yabancı ziyaretçiye deniz, kum, güneş, yemek ve eğlence sunmaktan başka bir faaliyette de bulunmayız.
 
Tek amacımız; oda, günlük tur satışı iken ve insanları cezbetmek için sadece deniz, kum, güneşi pazarlarken, nasıl insanların cehaletinden, ilgisizliğinden şikâyet etme hakkını buluruz ki kendimizde?
 
Türkiye’de uygulanan politikalara ve koyulan hedeflere bakıldığı zaman, aslında bu durumdan memnun olanlar da yok değil. Sanki son yıllarda uygulanan, adeta insanların etkileşime girmemesi için uygulanıyor gibi. Ülkedeki her şey gibi turizm sektörü de yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor.
 
Yoksa bu, insanların tek tip düşünmesini sağlamak için yürütülen bir politika, ya da farklılıklardan korkmanın bilinçaltındaki etkilerinin turizm üzerindeki tezahürü müdür?
 
  Ekonomik olarak bazı radikal kararlar alamadık, almamız gerekiyor. Dünyada en çok turist gelen ilk 10 ülke içindeyken, gelir olarak listeye giremiyoruz. Döviz bazında tatil yabancılar için çok cazip olmuş olsa da kişi başı geliri artırmak davranışlarla ve sağlıklı bir fiyat politikasıyla olur. Özellikle taksi uber arası rekabette gözüken kısım vergi olsa bile davranışlar farkı gösterdi. Turistlere kibar davranmayan esnaf olasın.