Toprağın işlenmesi ile önce köy hayatı başladı sonra tarım toplumu yerini makineye bıraktığında köyler de şehir olmaya başladı. Toprak üzerindeki yatay yerleşim alışkanlığı giderek dikey yerleşime bıraktı yerini. Bahçeli evler beton apartmanlara dönüştü hızla. Giderek hızlanan iletişim ve ulaşım, şehir hayatını hızlandırırken kalabalığı yoğunlaştırmış ve insanları mantık olarak yakınlaştırmış ama duygu olarak uzaklaştırmıştır. Hızlanan hayatla birlikte mekânlar da boyut değiştirdi ve şehirler insanı ve onun değerlerini unutturdu adeta. İnsanlar şehirlere, şehirler de insanlara benzemeye başladı. İnsanların mantığı, duyguları ve bir sosyal yönü var, şehirlerin de öyle. Şehirler insanoğlunun bir arada yaşamasıyla birlikte var olan kapsadığı alanda yaşamsal tüm faaliyetlerin belirlendiği mekânlardır. Mekânın anlamı ve ismi insan ilişkileri için çok önemlidir. Ses bir enerji biçimidir, titreşimleri sayesinde bedene, zihne, hayata etki eder. İsimdeki harflerin yaydıkları ses titreşimi insanlarda duygusal değişiklikler yapar. Sesli olarak hitap edilen isimler, insanı olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebiliyor. Bu her canlı ve her cansız nesne isimleri için de geçerli kuraldır. Bir insan duyar, düşünür, hisseder, dinler. Bir şehir de düşünür, dinler hisseder aslında.
Hazret-i İsa’dan önce Hıristiyan Azizlerinden Saint Paul Konya’yı ziyaret etti ve şehir önemli bir dini merkez olarak gelişti. Konya adının ‘’Kutsal Tasvir’’ anlamındaki ‘’İkon’’ kelimesine bağlı olduğu iddia edilir. Abbasiler burayı alınca Kuniye’ye çevirdiler. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bir daha değişmeyerek günümüze kadar gelen ismine kavuşmuştur.
Adını Anadolu Selçuklu Devlet adamlarından Celalettin Karatay’dan alan Karatay İlçemiz, T.C. Bakanlar Kurulunun 20.06.1987 tarih ve 3399 nolu kararı ile Konya Büyükşehir statüsüne kavuşmuş ve Büyükşehir’e bağlı üç merkez ilçe olarak ihdas edilmiştir. Kabri Selçuklu ilçesinde bulunmasına karşın Celalettin Karatay’ın isminin Selçuklu yerine Karatay ilçesine verilmesi çok tuhaftır. Halbuki isminin Selçuklu ilçesine verilmesi daha hoş, daha manidar ve uygun olurdu. Kalbinde Sırrullâhu’l- A’zam’ı saklayan Karatay ilçesine, çağlar ötesinden içimizi ve yolumuzu aydınlatan, sözleri ezan kokan, Aşk Sultanı Hazret-i Muhammed Mevlânâ Celâleddîn el-Konevî’nin ismi Şerif-i’nin çok yakışacağını düşünmekte ve hayal etmekteyim.
O; ismi değil bir ilçeye, bir şehre, bir ülkeye bile verilse az, inci taneli evliya tespihinin pırlanta imamesidir. İki kere iki dört katiyetinde ifade ediyorum ki; bu isim tashihliği insanlar arasında hiçbir din, dil, ırk, cinsiyet vs. ayırım gütmeden ‘’Aşka Gel’’ diye çağıran ballar balı Hüdavendigar’ın ülkemize ve dünyaya evrensel ışığını daha fazla ve daha güçlü yayacaktır. Bununla beraber Türkiye’mizin, Konya’mızın ve Karatay ilçemizin de daha yüksek tonda tanınmasına ve marka şehir olması yönünde ciddi katkı sağlayacaktır. Konya modern yüzün hemen yanında geçmiş dönem kültürlerin izlerini taşıyan hayat nüvesi olarak karşımızda durmakta ve inanç birikimleri ile kendisini diğer şehirlerden hemen ayırmaktadır. Mevlana isminin dış dünyanın bize bakış açısını ve algılanış biçimini de değiştireceğinden şüphe yoktur. İsmi şekere, kebaba, pideye, derneğe, binlerce ürüne, binlerce kitaba verilen, hayatını aşka adamış bir dava adamının ismi neden bir ilçeye verilmesin. O’nun davası aşktı. İsmi şehrin simgesel şahsiyetinin değerinin yaşatılması ve korunması gibi unsurların duyarlılığını ziyadesiyle ön plana çıkaracaktır. Literatürde, şehir birbirine yanaşık düzende yaşayan insan topluluklarının sayısal çoğunluğuyla tanımlanmaktadır. Halbuki şehirler parmak izi gibidir, birbirine asla benzemez. Şehirler; adları ile birlikte canlı görünürler, bir ruha sahip olurlar, kimlik, can ve karakter kazanırlar. Vefa, dost ikliminde yetişen güllerdendir. Bu millet, bu şehir, bu ülke O’na çok şeyler borçludur. Ah! yaşasaydı da ayakkabısının tozunu yüzümüze sürseydik. Dert ile dermanı kardeş bilmeyi bize O öğretti. Yanık kalplerimize aşkın ateşini O saldı. Gönlün deruni kıyılarında aşkın kavurucu ateşine aldırmadan başını yere seren Şems-i kalbimizin burçlarına O dikti. Gece olunca, gözlerinin ışığını bir fener tadıyla üzerimizde gezdiren O’dur. Üzeri ılık ezan kokusuyla örtülü Konya bahçesinin kızıl gülüne sunacağımız vefamız sayesinde, toplum olarak ayrı ayrı parçalar halindeki kalplerimiz kaynaşıp bütünleşmemizi güçlendirecektir. Bir çağın vicdanı olmak için muhteşem bir maziyi, muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olacak. Aşktan, kalpten bir köprü. ‘’Gel Kim Olursan Ol Gel’’ diye her gün dostlarını karşılayan ‘’Aşıklar Kıblesi‘’ Mevlana’mıza yürüyelim, O’nun şefkatli ve kenetleyici kollarında mübarek nefesinden bir dem koklayalım.
Kalbi kuyuların temiz suyundan İlahi aşkın şerbetini tatmak ümidiyle…