Biz Konyalıyız, Konya’nın manevi sahibi Mevlana (K.S.) mutlaka yazmalıyız.
Mevlana Celalettin-i Rumi birçok açıdan bizim için değerli, bir Allah dostu olması, mutasavvıf olması, itikadı amel ile bütünleştirip insanın hayatını bu merkezde şekillendirme arzusu…
Bugüne kadar Mevlana Celalettin-i Rumi ile ilgili yazılarıma baktım. Nerede ise gazeteciliğe başladığım ilk yıllardan beri her yıl yazmışım. Beni en çok 2005 yılında yazdığım “Mevlana Bizi Çağırıyor” başlıklı yazım etkiledi.
Tamam, olgunlaşmamış bir genç yazarın yazısı ama bir samimiyet var neyse…
Ama o günden bugüne tam 7 yıl geçmiş ve benim hayata bakışım o günle bugün arasında inanınız Takkeli dağ ile Toros dağları kadar farklılaşmış yazıyı okurken bunu da anlıyor insan.
Mevlana’yı anlama şeklim değişti, birçok alanda kafamdaki çok kargaşanın cevabını buldum ve hayata baktığım açı artık daha net…
Bir kere artık kesinlikle Konya’da yapılan ihtifaller ile ilgilenmiyorum. O törenlerle oluşturulmuş saçma sapan dünya bana Mevlana’yı değil insanoğlunun bitmez tükenmez hırsını gösteriyor. Belki yine törenleri izlerim ama inanınız izleme arzumun hiçbir yerinde Mevlana olmaz. Yani ya Türk Tasavvuf Müziği koromuzun güzel icrasını izlerim ya da şarkıcı Ahmet Özhan’ın tuhaf şovunu izlerim…
Konya İl Kültür Müdürlüğünü eleştiren tayfaya da katılmıyorum. Kültür ve Turizm Müdürlüğündeki yetkililere baktığımızda, adamlar neticede memur, İl Kültür ve Turizm Müdürü olaya “erk”i paylaşmama mantığı ile bakar. Kendisini Mevlana falan ilgilendirmiyordur, verilen görevi kimse ile paylaşmadan, sivil toplumun fikrini sormadan (zira kim onlar kadar iyi bilebilir değil mi?) işleri yürüten Mustafa Çıpan Beyin çapını görmüş oluyoruz. Daha fazlasını beklemiyorum, neticede sistemin içine girdi, ya bırakıp gitmeli ya da süsleyip püsleyip güzel oldu diye, kendini kandırmalı.
Ahmet Özhan, konuşuyor, Konya’ya “âşıkların Kâbe’si” diyor… Adam Kâbe kavramını kaybetmiş, endazesi bozulmuş, geldi, şovunu yapacak, parasını alacak, biraz kelli felli, bilmiş bir şekilde konuşacak, bol bol imza dağıtacak ve Konya’dan gidecek… İstanbul’a gidince de işte şarkı, türkü programlarında hayata devam… Ha bir de Ramazan yaklaşınca bir iki ilahiyi seslendirir ve Ramazan’da da, gelsin dervişlik, daha ne ister ama değil mi? Bu böyle geldi böyle gidecek, bunu Mustafa Çıpan’ın değiştirmeye kudreti yetmez, yerler adamı…
Ahmet Özhan’ın ruhsuz Türk Sanat Müziği ilahi karşımı popüler şovu Sema Ayinlerini gölgelemiş olabilir, Özhan şov Sema Ayinlerinden daha fazla izleyici buluyor olabilir.
Benim artık bakışım Hz Mevlana’ya tamamen itikat meselesi ile bütünleşiyor. Bakışımız net, bir yol Allah için olmayınca, bir yol Rabbime çıkmıyorsa o yol zavallılık yoludur, cahillik yoludur.
Hz Mevlana bir din âlimi olarak, Kuran’ı insanlığa anlattığı, Peygamberimize sadık olduğu için, Peygamber Efendimize bağlı olduğu için değerli, büyük, kıymetli…
Benim Hz Mevlana’dan anladığım artık bu ve çok açık ifade ediyorum, bugün Mevlana’ya çağın cahilliği ile yüklenen aşırı ruhaniyet, en fazla, hiçbir vakit namazını geçirmeyen, Mevlana’yı rahatsız etmektedir.
Değer nedir? Değerli nedir? Muhabbet nedir? Cevabına Mevlana’nın verdiği yanıt hep net, “her şey Allah içindir”. İşte bugün gençlerimize öğretmemiz gereken Hz Mevlana’nın merkezinde o tevhit inancı olmalıdır. Bunun dışındaki bir yaklaşım Hz Pirin ruhunu incitmektedir.
Tevhit inancı olmayan bir Mevlana sevgisi eksik bir sevgidir. Hz Pirin özünü, sözünü aslında ifade etmemektedir. Mevlana’nın zzünde de sözünde de Allah (C.C.) var ve biz Yüce Mabudumuz Hz Mevlana’yı seviyor diye seviyoruz.
Kafamız artık Elhamdülillah net…