15 Temmuz darbe teşebbüsünden yaklaşık 2. 5 ay sonra Türkiye’ye gelen İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson bizim Avrupa’dan sorumlu bakanı Ömer Çelik ile basın toplantısında rüşvet-i kelam için “Ben Türk markası çamaşır makinesi kullanıyorum” dedi. Sanki Türk milletini “teşvik” eder gibi “çok iyi çalışıyor” demeyi de ihmal etmedi. Daha sonra son noktayı koydu ve 1930’lu yıllardan beri ulaşmaya ve “aşmaya” çalıştığımız “çağdaş batı uygarlığını yakalama” konusunda bize “ümit” vererek; “Türkiye gelişmekte olan bir ülke” tespitini yaptı.
Böylece 1908 yılında İttihatçıların Edirne kapısından, bindiği faytonunun atlarını çözerek kendilerini koştukları İngiliz büyükelçisinin övgüsüne “mazhar” olmuş olduk.
Bravo bize.
Aslına bakarsanız, İngiliz hariciye nazırının 2016’daki bu methiyesi, 1908’de İttihatçılara tevcih edilen övgünün yüzde biri hatta binde biri değildir.
Niye diyeceksiniz?
Sebebi şu;
1908’de İttihatçılar II. Abdülhamid’i deviremediler ama bir sene sonra meydana gelecek olan 31 Mart vakası sebebiyle devirmenin zeminini hazırladılar. Tıpkı İstanbul’da birkaç sene önce yapılan Gezi Parkı patırtısı gibi. İttihatçılar İngiliz -Alman dış desteği ve İttihatçıların başı çektikleri dahili ihanet şebekeleri vasıtasıyla II. Abdülhamid tahttan indirildi. Bundan dolayı dış güçler İttihatçıları çok sevdiler. Özellikle İngilizler bu İttihatçıları kullandıkları gibi bunların artıklarını da kullandılar. Türkiye’yi bu hale getirdiler.
İstanbul’da gezi parkı patırtısında da dış güçler hükümeti devirmek istediler. Tutmadı, Daha sonra İttihatçılar yedeğe alınarak, Derviş Vahdetî tipi yeni bir şarlatan (fetö) icad edilerek bir darbe teşebbüsünde bulundular. Bu da tutmadı.
İşte bundan dolayı İngilizler, ittihatçıları daha çok severler. Günümüzün ittihatçı artıklarını da elbette çok severler. Ancak kendilerine verilen ev ödevini yerine getirmeye çalışanı değil, getireni daha çok severler.
Ne kadar şık değil mi?
İngiliz hariciye nazırı Türk markası çamaşır makinesi kullanıyormuş (!).
Hem de çok “güzel çalışıyormuş” (!).
FERYAT
Şu anda 1. 5 milyon Müslüman Halep’te katliama tabi tutuluyor.
“Modern dünyada” tıpta süper gelişmelerin yaşandığı günümüzde İslam dünyası canlı yayında katlediliyor.
Tıp sahasında kafa nakli yapılmak üzere. İnsanlık dünya dışında ikamet etmenin yollarını aramakta.
Ama Suriye’de katliam var.
Doğu Türkistan’da katliam yıllardan beri var.
İslam dünyasının diğer bölgelerinde Müslüman kanı sel-sebil.
Biz, bir Müslüman olarak, inancı ne olursa olsun bütün katliamlara karşıyız.
“İnsanlık suçu işleniyor” lafının ne anlamı var ki?
Halep’ten bir Türkmen feryat ediyor ve diyor ki,
“Bizim BM, dünya ve insanlıktan hiçbir beklentimiz yoktur. Bizim iki ümidimiz var. Birisi Allah, diğeri ise Türkiye’dir”.
Dünyanın en son şahit olduğu ve dünya barışının teminatı olan 15. Asırdaki “Osmanlı Barışı” döneminden sonra insanlık, ıstırap içinde kıvranmaktadır.
Halep’deki Türkmen bunu fark etmiştir.
ABD’deki şarlatan da bunu görmüştür.
Türkiye’nın Lozan’da kendisine biçilen “40 okkalık” ağırlığı aşıldığından harici ve dış destekli dahilî ihanetler peş peşe sökün etmektedir.
Türkiye İslam Dünyasının Tek Ümididir.
Ehl-i Sünnetin Kalesi Türkiye’dir.