Son yıllarda ülkemiz ivme kazanarak ilerlemeye ve yükselmeye devam ediyor. Her zaman dile getirdiğim gibi bu ilerleme gözle görülecek düzeyde olduğu için, bu durum, kimilerinin hoşuna gitmiyor.
Bu yazımda dışardan bir gözle değil, içerden bir gözlemle bazı noktalara değinmek istiyorum.
Cumhurbaşkanımız ve AK Parti Genel Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan Rize’de yaptığı konuşmada birçok konuya parmak bastı. Teşkilatların metal yorgunluktan kurtulması gerektiğine, teşkilat mensubu olup farklı konumlarda olan kişilerin mütevazı olmaları ve halkla ilişkilerinin düzgün olması gerektiğine vurgu yaptı.
Mental yorgunluktan kolay kurtulunabilir. Bu kişiler bir süre dinlendirilerek, sorumluluğu daha az mevkilere getirilerek bu sorun giderilebilir; yalnız metal yorgunluk teşkilatın tamamına zarar verecek bir şeydir.
Gözlemlediğim kadarıyla birkaç dönem teşkilatların bel kemiği olup canla, başla çalışmış, emek vermiş çok kıymetli büyüklerimiz var. Bu büyüklerimiz emek verdiği için teşkilatta daima olmak istiyorlar. Kendilerinin teşkilat hafızalarına her zaman ihtiyaç vardır; fakat kimi zaman da taze kana ihtiyaç olduğunu unutmamak, bir de teşkilat deneyimi elde etmek isteyen başka kişiler için fırsat sunulması gerekmektedir.
Görevleri sonlanan kişilerin teşkilatlara küsmemesi, gönüllülük esasıyla çalışmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum; çünkü bir dava yolunda birleşen insanlar arasında küslük olmamalı, olursa bu küslük davaya zarar verir.
Sloganik gençlik yerine fikir üreten gençlik olması çok önem arz etmektedir. Sloganları bir kişi yazar, herkes tekrarlayabilir; fikir üretebilen bir gençlik gelecek vadeder, alır başını gider, ülkesini ileriye taşır.
Teşkilatta görevlendirildiğimilk zamanlarda, dönemin Başbakanının bir söylemini doğru bulmadığımı sebepleriyle birlikte dile getirmiştim. Bir ağabeyimiz: “Biz kim oluyoruz ki, Başbakanımızın sözlerini eleştiriyoruz.” diye karşı atakta bulunmuştu.
Teşkilatların neden var olduğunu ve teşkilat kavramının nasıl bir misyon üstlenmesi gerektiğini aslında o an anladım. Nasıl mı?
Teşkilatlar bir yapılanmanın omurgasını oluşturuyorlar. Her yapılanmada yanlışlar, eksiklikler olabilir. Yalnız yapılan bir yanlışa da dikkat çekmek gerekir. Teşkilatlar ve bu teşkilatlarda yönetici görevini üstlenen kişiler yanlış gördükleri şeyleri eleştirmeli, bu yanlışların düzeltilmesi için çözüm üretmeli ki, görevinin hakkını vermiş olsun.
Teşkilatçılık; bir şeye düşünmeksizin körü körüne bağlı kalmak değil, uygun zemin ve koşullarda fikir üretmek, istişare etmek, değer katmak ve en sonunda da bu sunulan fikirleri geliştirip uygulamak, dava için harekete geçmektir.
Bir konuda alınan ya da alınacak olan kararı önce teşkilat mensupları enine boyuna konuşmalı, o konu ile ilgili aklında soru işareti kalmamalı. Teşkilat bu kararı benimsemeli ki, o konuda bilgi sahibi olmak isteyenleri net bir şekilde bilgilendirebilsin.
Teşkilat birliği en önemli konudur. Teşkilatlar her birimiyle, ana kademesi, kadın kolları, gençlik kolları, meclis üyeleri, ilçe başkanı, belediye başkanı ve milletvekilleriyle uyum içerisinde olmalı. Uyum olursa teşkilatlar her zaman güçlü kalır.
Teşkilat mensubu insanlar, teşkilatın kendisine yakın ya da uzak gelecekte bir yarar sağlayacağı savıyla değil, tamamen gönüllü, zerre menfaatten öte koşulsuz ve şartsız dava aşkı ve bilincinde olan kişilerden oluşmalıdır.
Teşkilatlar; fikir üreten, değer katan, aktif, dinamik, yorulmak nedir bilmeyen, şikayetlenmek yerine çözüm üreten, dedikodu ve fitneye mahal bırakmayan, dava bilincini benimseyen, yerinde eleştiren insanlardan oluşmalı ki; daha da güçlensin.