Dünya Kupası organizasyonu 18 Aralıkta bitse de turnuvayla ilgili yorumlar ve tartışmalar hala sürmeye devam ediyor. Ben, kişisel olarak futbolu taraftarlığını yıllar önce bıraktım. Ama önemli ve anlam yüklü maçları ara-sıra takip ederim. Futbolla ilgili düşüncem, Grigory petrov’un ünlü “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” eserinde belirtildiği üzere, aşırı gidince “salgın hastalık” olarak algılıyorum. Bence, aşırı futbol taraftarlığı kitlelerin afyonudur. Fakat, yazıya bu şekilde girsem de bugünkü konumuz bu değil.
Tüm dünyada canlı olarak yayınlanan turnuvanın kupa töreninde daha önce görülmemiş bir şey yaşandı. Kupanın galibi olan Arjantin takımının kaptanı Messi’ye, kupadan önce cüppe giydirildi. Kupaya ev sahipliyi yapan Katar’ın Emiri Şeyh Tamim tarafından verilen bu cüppeye Araplar “bişt” diyor. Bişt, altın süslemeli, şeffaf ve hafif bir kumaştan dikilen bir cübbedir. Gelenek olarak, cüppenin özel günlerde veya zafer kutlamalarında giyildiği biliniyor. Fakat, turnuvanın bir Müslüman ülke olan Katar’da yapılmasına tahammül bile edemeyenler, şimdi de cüppe meselesine takıldılar. Hadi batılı birisinin buna karşı çıkmasını anlarım da bizim ülkemizden birisinin bunu hoş karşılamamasını yadırgarım. Zira bu gelenek, ta eskiden beri hem Türk, hem de İslami gelenekte mevcuttur. Bizim kültürde bunun adı “hilat” geleneğidir.
Eminim Veysel Karani kıssasını hepiniz bilirsiniz. Yazıyı uzatmamak adına detaylara girmeyeceğim, fakat hatırlarsanız Peygamberimiz (s.a.s), Veysel Karniye ulaştırılmak üzere kendi cübbesini hediye olarak gönderiyor. Yine “Kaside-i Bürde” olarak bilinen meşhur kasideyi Peygamberimize (s.a.s) ithaf eden Kab bin Zuheyr’e, Rasulullahın (s.a.s) kendi cübbesini veriyor.
Sadece Peygamberimiz (s.a.s) zamanında değil, ondan sonra gelen Emeviler ve Abbasiler zamanında da bu gelenek yaşatılmıştır. Selçuklu hükümdarlarından Tuğrul Bey ve Sultan Alparslan’ın başta olmakla bazı Selçuklu sultanlarının, iktidarlarını tescillemek için Halife olan Abbasilerden hilat aldığı bilinmektedir. Hilat geleneği Türk devletlerinde yalnız Selçukluda değil, Harezmşahlar, Memlükiler, Altın Orda, Timurlar ve Osmanlı’larda da yaygın olduğu bilinmektedir.
Sadece İslam’dan sonra değil, İslam’dan önce ve İslam’ın yeni kabul edilmeye başlandığı dönemlerde de hilat geleneğinin Türklerde var olduğu bilinmektedir. Eski Türkler hilat yerine kaftan, kedüt ve ton gibi kelimeler kullanırdı. İsmi farklı olsa da gelenek aynıydı. Bu geleneğin izlerine Dede Korkut ve Kutadgu Bilig’te de rastlamaktayız.
Gelelim günümüze, bugün bazı Türk milletlerinde unutulsa bile hala geleneği olduğu şekilde veya şekli değiştirilmiş tarzda yaşayanlar var. Buna örnek olarak Güney Türkistan (Afganistan) ve Özbekistan Türklerinde birisini ödüllendirmek adına verilen “ton” geleneğini gösterebiliriz. Geleneğin değiştirilmiş şeklini ise Azerbaycan Türklerinin düğün geleneklerinde görürüz. Düğünün sonuna doğru damadı övmek için yapılan “bey terefi” (veya bey terifi) geleneğinde sırayla çağrılan damadın akrabaları, damada ve sağdıçlara halat (hilat) verilmesi istenilir.
Tüm bunlardan sonra batı kültü gözlerini ve ufuklarını kör etmiş kimseler, maalesef bir batılıdan daha beter kendi kültürüne düşman olur. Ama bu onların düşündükleri gibi “medeni” olduklarını değil kendi kültürlerinden bile habersiz olan kara cahil olduğunu gösterir. Değerlerimize ve kimliğimize sahip çıkalım. Eğer biz kendimize saygı duymazsak kimse bize saygı duymaz.