Yeni eğitim-öğretim yılı uzaktan da olsa başladı. Birkaç haftadır benzer meseleler tartışılıp duruyor. EBA’nın alt yapısı, bir kısım öğretmenlerin, velilerin dijital teknolojiye adapte olamamaları, kırsal kesimde internete ulaşım zorlukları, uçan tablet ve bilgisayar fiyatları… Öğrencilerin kısa sürede sıkılması. Bunlara sadece geçiş döneminin sancıları deyip yola devam mı edeceğiz yoksa bir şeylerin değişmesi için gayret mi göstereceğiz asıl meselemiz bu olmalı.
Aslında Avrupa’da vaka ve ölüm sayısı bizden fazla olan çok sayıda ülkede okullar açılmışken bizim yaptığımız ne derece doğru ya da okula gitmeyen çocuklar sanki gün boyu evlerinden hiç mi dışarı çıkmıyorlar falan diye sormayacağım. Çünkü boş bir soru. Bilim adamlarımız her şeyin en iyisini en doğrusunu bilirler, biz de bize rağmen alınan kararlara uymakla yükümlüyüz gerisi hikâye(!) Diyelim ki EBA sistemi dört dörtlük çalıştı, internete herkesin ulaşım sorunu çözüldü, öğretmen ve veliler uzmanlaştı buna rağmen uzaktan verilen eğitimin yine verimli olamayacağı gün gibi ortada. Çünkü okulda öğrenciler sadece bilgi değil hayatı öğreniyor. Diğer türlü ara sınıflarda olan öğrenciler için inanın altı ay daha uzaktan-yakından eğitim almasalar da değişen çok bir şey olmaz. Sadece birinci, sekizinci ve 12. Sınıf öğrencileri için zorunluluktan dolayı okulun bir anlamı var.
O yüzden uzaktan, dijital eğitime övgüler düzüp, gelecek burada falan demenin bir anlamı yok. Uzaktan eğitimle sadece işe yarar bilgiler hap kıvamında alınır. Önümüzdeki günlerde yazılı diye adlandırdığımız sınavlar gündeme gelince olay biraz daha renklenecek. İşin sonunda bakanlık sınıfta kalma yok, amacımız öğrencilerin mümkün olduğunca iyi bir eğitim alması falan diye topu yuvarlayacaktır.
Eğitim-öğretimle alakalı temel sorunlarımızı çözmeden olayı uzaklığa-yakınlığa indirgersek bir adım ileri gidemeyiz. Keşke eğitim sisteminin kronik sorunları çözülse de bir altı ay daha eğitim-öğretim yapılmasa. Etiket bakımından çok başarılı bir eğitim sistemimiz var. 28 Şubat süreciyle başlayan 8 yıllık zorunlu eğitim sayesinde bugün ortalama 30-35 yaş arasında bulunan vatandaşların yüzde doksanından fazlası ilköğretim mezunu oldu. Daha sonra ortaokulların tekrar açılması gündeme geldi. Tam bu 8 yıl saçmalığı bitti derken 4+4+4 saçmalığı üretildi. Bugün yaşı 20-25 yaş aralığında olanların da büyük bir bölümü lise mezunu oldu. Bunun sonuna bir dört daha ekleyip üniversite okumayı da zorunlu hale ne zaman getirecekler merak ediyorum.
Şimdi kardeşim insanlar ne güzel okuyorlar ne var bunda okumaktan zarar mı gelir dediğinizi duyar gibiyim. Evet, okumaktan zarar gelir. Herkes okumak zorunda değildir. Okumayıp farklı bir alanda bir zanaat öğrenecek bir gence 18 yaşına kadar mâni olmak kadar saçma bir şey yoktur. Sistemin içerisinde 12 yıl zorla tutulan, hak ettiği için değil ceketini asanın mezun olduğu eğitim sistemimizde lise mezunu olan o genç yetmez deyip bir de üniversite okumaya kalkıyor. İki ya da dört yıllık hiçbir işlevi olmayan bir bölümü bitiriyor o da olmazsa açık öğretim de okuyor. Ondan sonra utanmadan üniversite mezunuyum, işsizim diye ağlıyor. Hâlbuki adam gibi bir sistemimiz olsa bırakın üniversite mezunu olmayı liseye başlayamayacak milyonlarca gencimizin elinde bir işe yaramasa da üniversite diploması var. O KPSS senin bu mülakat benim dolaşıyorlar. Devletimizin pek umurunda olmadığı ortada. Gençler okulla ne kadar oyalanırlarsa o kadar iyi diye düşünülüyor. Ailelerde aman çocuğum okusun kafasında.. AÖF işletme mezunu kendisini Boğaziçi mezunuyla aynı kefede görüyor. Haklı da kamu da işe girmeye kalkın iki diplomada aynı değeri görüyor. Eminim AÖF bu yıl rekor sayıda mezun vermiştir. Uzaktan yapılan sınavlarda çekilen kopyalar sayesinde kimsenin alttan dersi kalmadı.
Yerimiz dar olmasa söyleyecek sözümüz çok. Aslında herkes her şeyin farkında da bilinmez bir nedenle umursayan yok…
***
Gazetemiz Yeni Haber sekiz yaşına girmiş. Beş yılı aşkın süredir bu ailenin bir parçası olmaktan mutluyum. Nice yıllara Yeni Haber…