MESAJLAR NEDEN İKİ GÜN KALA GİRDİ?

Murat Can

 

Geçtiğimiz hafta Konya güne uyandığında bilbortlarda “Benim İçin Mevlana” temalı bir kampanya ile karşılaştı. 
 
Bilbortlarda kimler yoktu ki? Okan Bayülgen'den tutun da, varlığından o gün haberdar olduğum Kolpa'ya kadar bir dolu şöhret. 
 
Gerekli gereksiz herkesin olduğu bilbortlarda Gözlerimiz doğal olarak Sayın Başbakan'ı aradı. 
 
Gözlerim siyasi pozisyonu bir tarafa bir entelektüel olarak ve Konya'nın yetiştirdiği çok önemli bir değer olarak Sayın Ahmet Davutoğlu'nu aradı.
 
 Fakat yoktular.
 
Büyükşehir belediyesinin hazırlattığı Bibortlarda kendilerine yer bulamamışlardı. 
 
Medyanın gözünden kaçmadı bu tavır. 
 
Önce Lokman Koyuncuoğlu yazdı. Akabinde bende kampanyanın yanlışlığını ironik bir şekilde yazmaya çalıştım. Sonrasında Hamdi Bağcı yazdı.
 
Yazılanlar ses getirmiş olacak ki 22 Mayıs'ta başlayan kampanyanın bitmesine bir iki gün kala, apar topar, Sayın Başbakan'ın ve Sayın Davutoğlu'nun mesajları da bilbordlara girdi. 
 
Büyükşehirde kampanyayla ilgili kişilerse Sayın Başbakan'ın ve Sayın Davutoğlu'nun mesajlarının kampanyada yer almamasını "mesajlar geç geldi" açıklamasıyla savundular.
 
Durumun gerçekten öyle olup olmadığını araştırdım. Edindiğim bilgiye göre eleştiriler üzerine mesajların yeniden ısrarla istendiği bilgisine ulaştım.
 
Reklam kampanyasını yürüten ajans gerek Sayın Başbakan’dan, gerekse Sayın Davutoğlu’ndan mesaj istemiş ancak mesajlar gelmemişti. Fakat eleştiriler üzerine mesajlar yeniden ısrarla, bu sefer Büyükşehir yetkilileri tarafından istenmiş ve kampanyanın bitimine birkaç gün kala gelmişti.  
 
Her nasıl olursa olsun, bu olay böyle bir mazeretin arkasına sığınılacak bir olay değil. Aklıma gelen soruların yanıtını bu bahanede bulamıyorum.
 
İşte aklıma gelen sorular:
 
1. Madem ortada ısrar var daha önce mesajların gelmesi için ısrar edilemez miydi?
 
2. Sayın Başbakan'dan ve Sayının Davutoğlu'ndan mesajları reklam kampanyasıyla yetkili kılınan ajansların istediği anlaşılıyor. Böyle önemli bir iş neden resmi yolla yapılmayıp reklam ajansının inisiyatifine bırakılıyor?
 
3. Mesaj isteme organizasyonu için bir heyet oluşturulamaz mydı? Büyükşehir'i temsil eden bu heyet tarafından süreç daha hassas yürütülemez miydi? 
 
4. Mesajın geç gelmesi Sayın Belediye Başkanı tarafından önemsenmedi mi? Bu önemsenmeme neden kaynaklanıyor?
 
5. Mesajların gelmemesi Sayın Belediye Başkanına söylenmiş ve olur alınmıştır diye düşünüyorum. Öyleyse mesajların gelmemesi umursanmayıp üstüne bilerek mi düşülmedi?
 
6. Mesaj ne zaman ya da nasıl istenirse istensin Sayın Başbakan'ın ve Sayın Davutoğlu'nun mesajları Okan Bayülgen ya da Kolpa'dan daha mı ehemmiyetsiz?
 
6. Kampanyanın bitimine 2 gün kala girilen mesajların nasıl bir etkisi olacak, kimin dikkatini çekecek, nasıl bir farkındalık oluşturacak? 
 
Bu soruları çoğaltabiliriz. Sorulara yanıt gelirse de seve seve burada yer veririz.
 
Tam burada bir konuya da dikkat çekmek istiyorum. Ayrıca Sayın Başkan Tahir Bey'in dikkatini de çekmek istiyorum. 
 
Eleştiri doğal bir haktır. Eleştirilere yanıt vermekse başka bir doğal haktır. 
 
Eleştiri olumluda olsa, olumsuzda olsa kulak kabartmak gerek. 
 
Her şeyi sen bilemezsin. Bende bilemem. 
 
Ancak hakaret içermeyen eleştirilere hakaretle cevap vermek seviyesizliğin tezahürüdür. 
 
Öyle görünüyor ki bazı personel eleştirileri fazla içselleştirmekte ve işi medya mensuplarına hakarete kadar götürmektedir. 
 
Bunu şahsi twit hesaplarında ki paylaşımlarında görüyoruz. 
 
Belediye yetkililerinin eleştirileri olgunlukla karşılamasını beklerken, Konya Büyükşehir Belediyesi Basın Müdürü Galip Marlalı’nın şahsi twitter hesabından eleştiri yöneltenlere "it" demesiyle hayretler içerisinde kaldım. 
 
Galip Bey bunu ilk defada yapmıyordu üstelik. Eleştiri yöneltenlere Şahsi hesabından birkaç defa daha "it" diyerek hakaret ediyordu. 
 
Bu seviyesiz, Konya ve Mevlana hoşgörüsüne sığmayan, tavırdan Sayın Belediye Başkanı'nın haberi olup olmadığını bilmiyorum. Ancak kurumu belli bir noktada temsil eden bir müdürün eleştiri yapan gazetecilere yönelik "it" ifadesi kurumsal bir tavır mıdır? yine merak ediyorum
 
Bir kurumu temsil eden sahış kim olursa olsun “görüşlerim bireysel” diyemez. Bireysel görüş bir başkasına hakaret etme hakkı vermez.
 
Basın müdürü başkanı temsil eden bir birimdir. Kendi düşüncesi olamaz, Başkanın düşünceleri doğrultusunda medya çalışması yapar. Sayın Başkan’ın eleştiri yönelten gazetecilere böyle söylemeyeceğini düşünürsek, kendisini temsil eden Basın Müdürü’nün gazetecilere “it” demesiyle ilgili ne yapmayı düşünüyor? Merak ediyorum.