1 Kasım sonuçlarını daha uzun süre tartışmaya devam edeceğiz. Zira Ak Parti Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinin tamamında birinci parti olmayı başardı. Bu önemsenmesi gereken bir durum. Çözüm Süreci, terörle mücadele bambaşka bir mecraya giriyor artık.
Zira Ak Parti ‘merkez partisi’ olduğunu tescilledi. Terörle yoğun mücadeleye ve güvenlik kuvvetleri teröriste göz açtırmamasına rağmen ülkenin tüm bölgelerinden birinci parti olarak çıkabilmesi son derece önemli bir gelişme.
Merkez partisi olmak her türlü görüşe, düşünceye ve inanca eşit mesafede bulunmayı gerektirmese bile müsamaha göstermeyi gerektirir. Evet, seçmen bir görevlendirme yaptı. Partilerin seçim bildirgelerinde ortaya koydukları programlar oylandı. Seçmenin artık bunların uygulanmasını bekleme hakkı bulunuyor.
Ama merkezde olmak iki aksa eşit mesafede bulunmayı gerektirir. Herkes kendisini ifade edebileceği bir ortama sahip olma hakkına ehil. Siyaset bu anlamda çok hassas dengeler üzerinde yükselir.
Diğer partiler kendilerini merkeze doğru çekebildikleri, söylemlerini mümkün olan en geniş ve katılımcı anlayışla belirleyebildikleri oranda pozisyonlarını tahkim edebilirler. Seçmen böyle istiyor. Nitekim ana muhalefet başta olmak üzere kamuoyuna yansıyan görüşlerden bu mesajın alındığı hissine kapıldım.
Mesaj ne kadar çok ve farklı kesim tarafından alınırsa, o kadar memleketin hayrına olur.
Ülkenin özellikle en batı ve en doğusundan oyları alarak iktidar gelebilen bir hükümetin kurulabilecek olmasına kendi adıma sevindim. Aksi taktirde memleketin tamamı kucaklanamamış olurdu. Kucaklamasak ne olur, diyenler olabilir. Ama o söylem birleştirici ve sorun çözücü olmaz. Bölücü ve ayrıştırıcı olur.
Türk, Kürt, Arap, Laz herkesin siyasi anlamda ortak bir paydası bulunmasını toplum da önemsemelidir. Terörler ve teröristle mücadele yapılacak, ayrılıkçılara en ağırında haddi bildirilecek. Ama ayrılıkçı olmayan ve iyi niyetle toplumu kucaklamak isteyene de itici olunmayacak.
1 Kasım bu manada toplumu çok rahatlattı. Siyasetçiler geleceğe daha güvenle bakma durumuna geldi. Üzülen, kırılan siyasetçiler ve partiler olsa da o memleketin tamamını ilgilendiren bir şey değil.
Bundan sonraki dönemde artık 3.5 yıllık bir seçimsiz döneme giriyoruz. 2019 Baharında yapılacak yerel seçimlere kadar başka bir seçim yok. Önümüzdeki dönemi bir restorasyon ve yeniden atılım dönemi yapma görevi sadece hükümete değil, bürokrasiye ve toplumda da yükletilen bir sorumluluk.
Karar vericilerin olumlu bulduğumuz uygulama ve politikalarına sözlerimizle ve açıklamalarımızla destek olduğumuz gibi, yanlış olduğunu düşündüklerimize de itiraz edersek sağlıklı kararlar alınmasını sağlarız.
Vatandaş ve sivil toplum olarak kendimize bir davet yapılmasını da beklemememiz gerekiyor. Açıklamalarımızı, beyanatlarımızı, eposta veya faks mesajlarımızı yetkililere göndermekten çekinmemeliyiz. Bunu yaparken, doğruya-doğru, yanlışa da yanlış dediğimiz müddetçe sonuçlar hayırla neticelenir.
Merkez partisi güçlü sistemlerde sosyal ve siyasi çalkantılar ya küçük çapta ya da kısa süreli olur. Bizler de buna katkı sağlamak adına sorumlu vatandaş profili ortaya koymak durumundayız.
O nedenle ben merkez parti kavramını önemsiyorum. Bu partilerde ve bu partilerin etkin olduğu sistemlerde aşırılıklara ve dışlamalara yer olmaz. Olsa bile sınırlı etkiye sahip olur.
1 Kasım bu anlamda toplum adına bir güzellik getirdi. Bundan sonraki dönemde enerjimizi lüzumsuz şeylere değil, memleketin kalkınma ve gelişmesine ayırmamız gerekiyor. 2023’e şunun şurasında kaç yıl kaldı. İlk ortaya atıldığında çok uzak gibi gelen bu tarih artık çok yakında.
O nedenle, zamanın ruhuna uygun davranma sorumluluğumuzu unutmama en önemli görevimiz.