Merhametsiz Vicdansız

Hakan Bahçeci

“Etmeyin Reis Bey! Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz…Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız.” Bu cümleler Necip Fazıl’ın Reis Bey eserinden. Reis Bey, merhamet ve vicdan gibi duyguları adalet sisteminde kullanmayı hiç düşünmeyen yapısı ile ne vicdan ne merhametin rehberliğini kâle alıyordu.

 

Küçük bir çocukken içimi sızlatan hikâyeler vardı; Kemalettin Tuğcu’nun hikâyeleri. Okudukça kalbimin daraldığını, içimde bir yerlerde ateş kadar sıcak taşların çoğaldığını hissederdim. Onun fakir, kimsesiz, yalnız, sefil ve ezilmişliklerle yoğrulmuş öykü karakterleri okuyana çoğu zaman acıma duygusu ile birlikte merhamet ve sızlayan bir vicdanı anımsatırdı.

 

Öykülerde umutsuzluk verici, karamsar bir dünya algılaması yok değil ancak gerçektende uzak değil. Bazen merhamet duygusunun tazelenmesi için bu tür öykülere gerek duyuluyor belki de. Bununla birlikte tüm bu acı öykülere rağmen vicdanı sızlamayan ve hatta öykünün kötü adamı olmaktan haz alan o kadar insan var ki günümüzde.

 

İnsanın iki temel yapı taşı, kişiliğin, öz benliğin oluşmasında iki başat aktör; merhamet ve vicdan olsa gerek. Merhamet; acıma, esirgeme, koruma, yardım etme, bağışlama, sevgiyle davranma, olumlu düşünme gibi birçok iyi davranışın oluşumunun kaynağı ve sebebidir. Allah’ın da en önemli niteliklerinden biri de merhametidir. Rahman ve Rahim olması merhametinin yansımasıdır. Af etmesi, bağışlaması, vermesi; rahmetinin sonucudur.

 

Merhamete bir mekân bulmak istersek herhalde en iyi yer vicdan olurdu. Merhamet ve vicdan iyiyi ve kötüyü birbirinden ayırt etmede, verilen kararı tartmada ve sonunda da bu karardan huzur duymada iki büyük rehberdir. Vicdanda şuur önemli rol oynar. Her iki duygunun da saf ve bozulmamış bir şekilde bulunacağı yer ise kalpten başka bir yer olmasa gerek.

 

Vicdan, merhametten zevk alır, kendisinden çok başkasını düşünen ve ötekinin de iyiliğini isteyen vicdan duygusu merhametle birlikte aklın doğruyu bulmasından büyük bir haz duymaktadır. Bununla birlikte akıl, kimi zaman merhamet ve vicdan duygusunun algılayış şeklini, yönlendirmesini açıklayamaz. Çünkü her iki duygu da rahmanidir.

 

Vicdan, merhametle yol bulur kendine, eğer merhamet kişinin kalbinden veda ederek ayrılmışsa, vicdan çöl sıcağında kalmış susuz bir mecnun misali yolunu bulmakta çok zorlanacaktır. Giderek artan üçüncü sayfa haberleri, taciz, kaçırma, cinsel suçlar vicdanların merhametle beslenemediklerini gösterir niteliktedir. Gezi Parkı eylemleri olarak ün salacak olayların merhametten bîhaber olduğu muhakkak, vicdan ise şiddetten beslenmeye devam ediyor. Ne vicdan ne merhamet yer bulamayınca kendine bir garip akıl saflığı sinsice yerleşmiş oluyor zihinlere. Değilse ağaca merhamet eden birinin vicdanında yakıp yıkmak nasıl kabul görür?

 

Merhamet başkalarına dönük olduğu zaman kıvamını bulur, bu kıvam vicdanda olgunlaşır ve böylelikle insan her güzellikten, gülümsemeden, tabiattan, bir ve beraber olmaktan zevk alır, haz duyar. Bu şekilde başkası ile sevinen kalp bir başkasının üzüntüsü ile de elem ve hüzün duyar. Başkasının üzüntüsüyle dertlenmekte, merhametin bir şubesidir. Hüzün gereklidir bazen ki vicdanın sızlaması böyle durumlarda daha derindir.

 

Merhamet ve vicdanın yok sayıldığı ya da göz ardı edildiği yerlerde kişi için çeşitli marazlar doğar ki telafisi çok zor sonuçlar doğuracaktır. Bunun en güzel örneği Üstat Necip Fazıl’ın o muhteşem eseri Reis Bey’de görebiliriz. Yazıya Reis Beyle başladık ama geldiğimiz noktada, Reis Bey’in içine düştüğü merhametsiz vicdan durumunu ayrı bir yazıda incelemek yerinde olacak sanırım.

 

Rahmet en geniş ve mutlak manasıyla Allah'ın (c.c.) bir sıfatıdır. Onun rahmeti bütün kâinatı kuşatmıştır. Hal böyle ise yeryüzündeki tüm merhametin sebebi ve sahibine yine Onun kitabındaki bir dua ile bitirmek vicdanın gereğidir sanırım; ''Ey Rabbimiz! Senin rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. Bunun için tövbe edenleri ve senin yoluna koyulanları bağışla. Onları cehennem azabından koru.'' (Mü’min Suresi–7)