Dildeki kökeni itibariyle “medine” tabirinin, “medeniyet” kavramı ile aynı köke sahip bulunduğu göz önüne alındığında ve medeniyetlerin kurucu gücü ve temelinin medineler/şehirler/kentler olduğu düşünüldüğünde insanlığın buluştuğu ortak nokta, devletlerin kurulduğu ve asırlarca iskân ve ikamet ettiği mekân ve zaman-mekân tasavvurunda tarihin temel akış çizgisinin üzerinden geçtiği tarihsel, kültürel, sosyal ve ekonomik düzlem olarak kent (medine), kaçınılmaz olarak sınırları içinde varlığını sürdürdüğü devletlerin “dışarıya” dönük eylem biçimini ve dış politikasını oluşturmasında elinde bulundurduğu en temel angajmanlardan birisidir. Kent-kent, kent-devlet, kent-halk ve kent-uluslararası ilişkiler, kendi arasında büyük bir etkileşim ve değişime işaret ederken, uluslararası ilişkilerin bir aktörü olarak kent, uluslararası sistemde önemli bir unsur olarak yer almaktadır.
Kent, sivil toplum kuruluşlarıyla, mahalli ve idari teşkilatlarıyla, birlik ve topluluklarıyla ve bünyesinde barındırdığı insanı ile uluslararası ilişkilerin işleyişinde ve bir devletin dış politikasını belirlemesinde bir aktör olarak yer almaktadır. Kent, devlet açısından bir “angajman” iken, halkı/insanları açısından ise bir “barınak”tır. Topraklarının üstündeki ve altındaki tarihi ve kültürel birikimi ve mirası ile de medeniyetin bir “beşiği” rolündedir. Her kentin/medinenin bir “ruh”u vardır. Bu “ruh”, bir ülkenin “ruhu”nun bir parçasını oluştururken, insanoğlunun kendi elleriyle imar ettiği medeniyetlerin de kalbi ve ruhu konumundadır.
Dış politika, bir devlette ve bu devlet açısından dış tercihlerin oluşturulması ve değerlendirilmesini ifade eder ve içe dönük bir yapı arz ederken, uluslararası politika, tüm devletlerin dış politikalarının bir toplamından ibaret olmakla beraber bir devletin veya tüm devletlerin dış davranışlarını oluşturur ve bir devletin dışında cereyan eder. Diplomasi ise uluslararası ilişkilerde savaş seçeneğine başvurmaksızın uluslararası ilişkilerin, müzakereler, an(d)laşmalar, ziyaretler vs. gibi araçlarla sürdürülmesine işaret etmektedir. Bu çerçevede kent diplomasisi ise genelde uluslararası ilişkilerin, özelde ise dış politikanın kentler/şehirler düzeyinde kent temsilcileri ve sakinleri aracılığıyla yürütülmesine referans vermektedir. Bu noktada devletin dış tercihlerinin oluşturulması ve değerlendirilmesinde ve devletin uluslararası politikaya katılımında kentin ya da kentlilerin önemli işlevlerinin olduğu görülür.
Anadolu ve genelde doğu toplumlarının insan/lider merkezli karakteristik özellikler taşıdığı varsayıldığında, son seçimlerle Anadolu’dan; daha açık tabirle, Konya’dan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hükümet düzeyinde yönetimine talip olan bir başbakanın çıkması, yukarıda yer verilen kentlilik ve politika ilişkisi paralelinde, başbakanlık makamının Konya kenti ile ilişkilerinin hayli güçlü olacağı; bu ilişkinin karşılıklı etkileşim halinde hem başbakanlık makamını hem de kenti etkileyeceğini ifade edebiliriz. Kentin ruhunun ve kentin sakinlerinin ya da ileri gelenlerinin kanaat, düşünce ve görüşlerinin başbakanlık makamını ve hükümetin dış politika ve uluslararası ilişkiler görüşünü derinden etkileyebilecek potansiyele sahip olacağı söylenebilir. Bununla birlikte “Kentin Ruhu”nun cezbediciliği veya etkileyiciliği, kent sakinlerinin kente ve ülkeye ilişkin bilinç düzeylerinin ne kadar derin ve geniş olduğuna bağlı olacaktır.
Bu etkileyici/cezbedici/yönlendirici/kanaat belirleyici Konya kent kimliği ve bilincinin altın anahtarları ise Keykubat Sarayının ihtişamıyla Selçuklu Mirasında, aşk ve sevgi ikliminin pervanesi olan Hz. Mevlana Celalettin’in (ra) yüce ve asırlık ilahî çağrısında, kentin topraklarında metfun bulunduğu ifade edilen peygamber ve velilerinin hayat ışığında bulunacaktır. İç politika, dış politika ve uluslararası politikada hâlihazırda yaşadığımız zor zamanlarda ve sıkıntılarda ülke yönetimine talip olan kentin çocuklarının, “kilitlenmeleri” durumunda kentin altın anahtarlarına başvurmaları oldukça önemi haiz bulunmaktadır. Aksi takdirde kent hala ayakta kalsa bile ruhunu kaybetmiş ve kent ile insanı ve ülkeyi bağlayan köprüler yıkılmış olacaktır…