Ermenilerden bahseden yazılarda, bu milletin sanatçı ve el işlerinde usta oldukları anlatılır. Bunun yanında, her zaman “mazlum” oldukları için kendilerini ifade edemedikleri söylenilir. Peki ya gerçekler böylemi? Bunu öğrenmek için yüzlerce yıl geriye gitmeye gerek yok. Tarihi 30 yıl öncesinden günümüze getirirsek cevap kendiliğinden ortaya çıkar.
30 yıl önce Ermeniler, onlara iyi komşuluk ve misafirperverlikten başka hiçbir şey yapmayan millete karşı ihanet ettiler. 1918 yılında bizim topraklar üzerinde bir devlet kurdular, yetmedi topraklarımız hesabına bu devleti büyüttüler, daha da yetmemiş ki, yeni topraklar istediler. Bu hedefe ulaşmak için de Azerbaycan’ın en zayıf olduğu zaman, dünyanın gözü önünde insanlık tarihinin en kanlı soykırımlarından birisini gerçekleştirdiler. Bu soykırıma uğrayan sadece insanlar değildi. Sözde “sanatçı ruhlu, mazlum millet” işgal ettiği topraklardaki tüm maddi ve medeni anıtların tamamını ya yok etti, ya da Ermenileştirdi. Bu toprakların üzerinde onlardan daha önce yaşayan insanların kültürlerine, inançlarına bile saygı duymadılar. Bırakın camileri yıkıp domuz ahırı yapmalarını, hatta, Ermenileştiremedikleri Kafkas Albaniya’sına ait kiliseleri bile harabe haline getirip, saygısızlık yaptılar.
Sözde “mazlum” ve “medeni” millet olan Ermenilerin, Karabağ işgali sonrası 11şehrin beşini köyleriyle birlikte tamamen yok ettiler. İki şehir ise kısman talan edildi. Kalan şehirlere gelince ise ermeni diasporası hesabına yapılan bir-iki yapı hariç, işgal öncesinde Azerbaycan’ın parası hesabına inşa edilen binaların üzerine bir taş bile koymadılar.
Görüldüğü üzere Ermeniler, gittikleri yerlere yıkım ve gözyaşı götürdüler. Bütün bu yaşananlar yetmezmiş gibi, Karabağ işgali devam ederken, 2020 yılında “yeni topraklar uğrunda yeni savaşlar” diyerek Azerbaycan topraklarına yeniden saldırıya geçtiler. Ancak, bu sefer baltayı taşa vurdular. Çünkü, Azerbaycan artık 90’ların zayıf devleti değil, Güney Kafkasya’nın en güçlü ülkesiydi.
27 Eylül 2020 tarihinde başlatılan Karabağ’ı kurtarma operasyonu, 10 Kasımda yapılan anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşmaya göre, o tarihe kadar geri alınan topraklar Azerbaycan’a bırakılacak, daha operasyon yapılmayan Kelbecer 15 Kasım, Ağdam 20 Kasım, Laçin ise 1 Aralığa kadar boşaltılacaktı. Ancak buna rağmen, işgal edilirken bizim halkımıza yarım saat verilip hemen ardından katliam yapılan Kelbecer şehrinin boşaltmaya 5 gün yetmemiş olacak ki, Rusya arabuluculuğuyla 5 gün daha istediler. Azerbaycan da insanlık namına buna izin verdi. Ermeniler ne mi yaptı? O 5 gün süresinde, bizim insanlarımız giderken kapıların kırılmasını gönlü razı olmayıp kapılarını açık bıraktıkları evlere yerleşen Ermeniler, oradan çıkarken yaşadıkları yerleri ateşe verdiler. Yetmedi, ormanların ağaçlarını kesip Ermenistan’a taşıdılar. Bu yetmemiş olacak ki, giderken o bölgeleri mayınlayıp öyle çıktılar.
Gelelim günümüze. Geçen yazıda da ifade ettiğim gibi, Ermenistan’ı, Karabağ ile bağlayan yol Şuşa ve Laçin şehrinin ortasından geçtiği için Laçin şehir merkezi ve koridorun geçtiği yerleşim birimleri daha Azerbaycan’ın kontrolüne geçmedi. 10 Kasım anlaşmasına göre, 3 yıl içersinde tamamlanacak, Şuşa ve Laçin şehirlerinden yan geçen yeni yolun inşasına kadar, koridorun kontrolü Rus Barış gücünün yükümlülüğünde olacak. Alternatif yol tamamlandıktan sonra ise Laçin şehir merkezi ve eski koridorun geçtiği yerleşim birimleri Azerbaycan’a iade edilecek. Fakat, Ermenistan bu yükümlülüğe uymayarak bölgeyi boşaltmak istemedi. Azerbaycan’ın Ağustos başı bir askerinin şehit edilmesinden sonra başlattığı “Kısas” operasyonu sonucu Ermeniler anlaşma şartını uygulamaya razı oldular. Burada da Ermenistan devletinin o kadar uyarısına ve para teklifine rağmen Ermeniler, bölgeden çıkarken evlerini ve ormanları ateşe vererek oradan ayrıldılar.
Tüm bunların bize anlattığı tek şey, dünya değişip, asırlar geçse de Ermenilerin Vandallığı ve hasta zihniyeti değişmeyecek.