(Geçen haftanın devamı)
Koyun postuna bürünmüş kurtlara aldanmadan; aydınlık yarınlar için, vatanın için, bayrağın için “GÜÇLÜ VE KUVVETLİ OLMAMIZ GEREKİYOR!” Bunun için de bir olmalıyız!
Nasıl mı?
Eskiden olduğu gibi birlikte güzeliz biz, yine bir olmalıyız, aynı gemide gidiyoruz. Hiçbir şey, bizi hedefimize ulaşmaktan alıkoymamalı! Çünkü her şey büyük Türkiye için, Türkiye Yüzyılı için!
Eskiden beri dış mihrakların bakış açısıyla “Solarsa sulayın, büyürse budayın!” çerçevesine oturtulan bir Türkiye vardı. Millî ve yerli olması asla istenmeyen ama kurumaması için de sözüm ona her ihtiyacı karşılanan bir sınır içine alınan Türkiye vardı. Dışa bağımlı olsun ki “Kendine yetemesin, bizden kopamasın!” gözü ile bakılan anlayış vardı.
Hele bize dayatılan “bu kabuğu” bir kırmaya kalkıştığımızda olanları hatırlayalım mı? Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz yıldan beri neredeyse “10 yılda bir ya darbe ya muhtıra!..” Demokrasi, insanların kendilerini yönetme hakkını elde etmesi değil miydi? Bu darbelerle “parmak sallamalarla” bizden neler neler aldılar, bunlar ne acılara mal oldu? Lütfen unutmayalım!
İnsan en kıymetli varlıktır. Çünkü Cenab-ı Hak; her şeyi insan için, insanı da Kendisi için yaratmıştır. İnsanın olmadığı, çıkarıldığı, dışlandığı her şey anlamsız kalır.
Tanzimat Fermanı ile başlayan “Batılılaşma hareketi” tüm hızıyla devam ediyor. Batılılaşma düşüncesi için ayrı bir sayfa açmak lazım, bu konuyu enine boyuna işlemek lazım!!!
Yanlış bir Batılılaşma sapağında yıllarca nesillerimizi batağa mahkûm ettik. İlimde, fende, teknolojide gerisinde kaldığımız Avrupa’nın daha genel ifadeyle Batı’nın hep “bizi bizden uzaklaştıracak, bizim mayamıza uymayan yönlerini” aldık! Modasına, yaşantısına, yemesine, içmesine hayran olduk. Ta geçmişten beri ilim ve fende ilerleme gayretlerimiz ise hep sekteye uğratıldı. Nice “beynimiz” intihar veya kaza süsü verilerek şehit edilmedi mi? Ama Âlim olan Cenab-ı Hak, bütün bu yapılanlara rağmen bizim gayretlerimizi boşa çıkarmadı ve Allah’ın(cc) izni ve nusretiyle bize dayatılan kabuğu kırdık elhamdülillah!
Bugün tabiri caizse nefesimizi enselerinde hissettiriyoruz. Millî ve yerli teknolojik hamlelerimiz, ürünlerimiz Batı’ya âdeta kâbus yaşatıyor. Bize de elbette ki kıvanç yaşatıyor!
İlim, Müslüman’ın yitik malıdır. Onu bulmak bizim boynumuza borçtur! Fakat bu arayış içinde bizimle ilgisi olmayan, bize asla yakışmayan hâl, düşünce, yaşantıdan kaçınmalıyız!
Özümüze dönüp ona sıkı sıkı sarılmalıyız! Cenab-ı Hak, bize -aziz milletimize- “İslâm’ın Sancaktarlığı”nı lütfetti. Atalarımız bu şerefli vazifeyi layıkıyla yerine getirdi ve şimdi bu kutlu görev bize emanet! Emaneti, sahibine yani gelecek nesillerimize aktarmalıyız.
Burada bize iki sorumluluk düşüyor: Bu anlayışla yaşamak ve bu anlayışı özümseyen nesiller yetiştirmek. Yoksa emanete, hıyanet etmiş olmaz mıyız? Burada herkes “kendini muhasebe” etmeli, oturup vicdanıyla baş başa kalarak kendini yoklamalı! Bu öz eleştiriyi yapmayı ihmal edersek iğneyi kendimize batırmayıp başkalarına çuvaldız batırma yarışına girersek çok şey kaybederiz!!! Çünkü ilerleme, öncelikle öz eleştiriyle başlar!
Gelelim bugüne ve bugünkü seçimin önemine!
Geçmişi anlamadan bugünü konuşmanın faydası olmayacağını düşünerek geçmişe ufak da olsa değinmek istedim çünkü bugünkü seçimin “sadece bir seçim olmadığını” idrak etmemiz için faydalı olacağına inanıyorum. Geriye dönüp kaybettiklerimizi hatırlamak gelecekte olası kayıplarımızın önüne geçecektir kanaatindeyim!
Çünkü tarih tekerrürden ibarettir ama almamız gereken dersi alırsak kazanç elde ederiz. Üstelik bu kazanç sadece maddiyatla da sınırlı olmayacaktır!
Sayın Cumhurbaşkanımızın bütün gayesi aziz milletimize hizmet etmek! Bunu bütün dünya biliyor ki aziz milletimiz ve yüce devletimiz güçlü olursa ümmet-i Muhammed ve dahi bütün dünya mazlumları Allâh’ın(cc) izniyle huzura kavuşacak!
Sayın Cumhurbaşkanımız bu uğurda -var gücüyle- 21 senedir çalışıyor. Dev yatırımlarla geleceğin inşası, millî ve yerli üretimle dışa bağımlığımızın neredeyse bitme noktasına gelmesi… Bu gayretler sadece ekonomik girişimler olarak görülmemeli.
Çünkü bu gelişim teknolojik üstünlük hâliyle askeri caydırıcılık gibi muazzam kapılar açacak. Geriye sadece tabiri caizse “son sac ayağı” olan siyasi istikrar kalıyor.
Çünkü millî bir siyasi anlayış olmazsa bütün bu kazanımlar bir anda elimizden gidecektir! Bunun için de 14 Mayıs tarihi ve bu tarihin önemi bir kez daha öne çıkıyor. Allâh’ın(cc) izniyle zafer inanların olacaktır!
Yarınlarımız için, Türkiye’miz için, evlatlarımızın istikbali için inançla ve hep birlikte daha büyük adımlar atmanın zamanı geldi! 14 Mayıs’ta sadece “bir oy” vermeyeceğiz, yeniden tarih yazacağız inşaAllâh! Bize düşen bu tarihi anı kaçırmamak! Türkiye Yüzyılı için, aydınlık yarınlar için, tercihimizi yapacağız!
Dileğim o ki:” Allâh(cc) hepimizi, aklımızı, gönlümüzü, kalbimizi pırıl pırıl eylesin. Hakkı göstersin, hakkı işletsin!”
“Seçim zamanı kullandığımız reyler bizim hangi tarafın adamı olduğumuzu açıkça göstermektedir. Hiçbir Müslüman açlıktan öleceğini dahi bilse bir Allâh’sıza, bir dinsize, bir masona bir caniye katiyen rey vermez.” (Mehmet Zahid Kotku Hazretleri)
Selâm ve duâ ile...