Mayıstı. Gül ağacının üstü, gül doluydu

İbrahim Çolak

Her şeyi oluruna, kendi akışına bırakmak zorundaydım. Aradan çok zaman geçmiş, çok şeyler yaşamıştık. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Yalnızca arı duru bir sevgi ve zamanın demlediği acılaşan bir özlem duyuyordum.

Üç gündür yollardaydım, yorgun ve uykusuzdum. Güneşe sırtımı vermiş, yaprakların kokusunu içime çekiyordum. Dalmışım. Dağlım on adım önümdeydi ve daha ben ayağa kalkamadan sımsıkı sarılmıştı.

Eski, tozlu… Ayakları olmadığı için toprağın üzerine oturtulmuş uzunca koltukta birbirimize sarılmış konuşmadan öylece oturduk uzun süre. Ne konuşursak konuşalım, yan yana olmamızdan daha önemsiz olacaktı. Geleceğin karamsar düşüncelerinden uzak bir mutluluğu yaşıyorduk.

İlk defa sarılmış, ilk defa yan yana gelmiş değildik. Özlem, tarifi zor olan duygulardandı. Sessizliği bozmak istemiyorduk. Birbirimizin heyecanla atan yüreğini dinliyor, hiçbir şeyin unutulmadığını, değişmediğini anlatmak istiyorduk. Bana doğru dönmüş, içsel bir ışıktan yana nasibini bol bol almış yüzüyle bana bakıyor, çok temiz ve güçlü bir sevginin sesiyle, yüreğimi dinler misin diyordu.

Ayağa kalktım. Dağlımda benimle beraber kalkmıştı. İki elini tutup bir süre öylece durdum. Önce sağ sonra sol elini yüzümün hizasına kaldırıp avuçlarını öptüğümde gözlerinin dolu dolu olduğunu görünce, bulutlanan gözlerimi görmesin diye başımı öte yana çevirdim, ellerini bıraktım ve sarıldım. Hayata, özleme, ümide, geleceğe sarılıyordum. Sımsıkı sarılıyordum. Gönlümüz hüzünlüydü. Mutluluk ağlatıyor ve temizliyordu.

Sevginin birazı doyurmak bir yana daha da aç bırakıyordu insanı. Açlığımızı dile getirmek nankörlük, açlığımızı kabullenmek şükür oluyordu.

Yan yana, el ele, sırt üstü toprağa uzanmıştık. Gözlerimiz kapalı, duygularımız açıktı. Durup durup sarılıyor ve çok özledim diyordum. Sevgim öyle büyük ve hudutsuzdu ki korku, kaygı her şey bunun içinde kaybolmuştu.

Eğer ki sana karşı darılacak ve küskünlük duyacak olsaydım hayat koşulları bana bu fırsatı fazlasıyla verdi Dağlım. Ancak ben sana darılmadım, sana küsmedim. Ben senden, ben kaderimden razıyım.

Bizden geriye içli bir masal, bizden geriye âşıklara umut bir türkü kalsın.

Umudum, direncim… Gönlüme nefes olanım.

Dağlım, Dilem, Fatiha’m… Benim çiçeğim.

Mayıstı. Gül ağacının üstü, gül doluydu.

Bu yazı, daha önce Cinas Fanzin’in ikinci sayısında yayınlanmıştır.