Henüz yedisinde bir çocuk hangi suçtan dolayı cezayı hak edecektir? Kaç çocuk bir araya gelse hangi devlete savaş ilan edebilir? Hangi masumiyet kaç ton bombayla avlanabilir?
Söz mü yitirdi masumiyetini kalem mi yazamaz oldu gördüklerini? Dile gelenler, dilimizden neden korkuyor değiller, elimiz uzanmıyor da kalp ne ile meşgul acaba? Dua edelim diyor birileri, duaya kalmışsak halimiz harap diyor ötekisi. Duanın gücüne ve tesirine olan teslimiyetimiz kadere olan inancımızı ne yöne sevk ediyor?
Ölürken, tekrar tekrar dirileceğini haykıran çocuğun inancı ve teslimiyeti, devrin Karunlarına, sözde savaş tanrılarına, gök kubbeye demir kazık çakanlara sağlam bir tokat gibi iniyor olmalı. Hangi tokatla uyanacağına ne zaman karar verir insan ve hangi uyanış, uyanıkları tedirgin eder?
Çağın sözde sahipleri, dünya düzenini kendi çarkları üzerinde kurduklarına inanıyor ve bunu yaparken tarihten intikam almayı hayal ediyor. Yarına dair planlarında, tasavvur ettikleri dünyada kimin olup kimin olmayacağına karar verirken yaşamak ve ölmek hakkını pay ediyorlar camdan kulelerinde. Sahi insan hakkı kime kadar ulaşıyor, kim ne kadar haberdar insan olmaktan ve hakkından?
Dünyanın gözü önünde oluyor her şey ve dünya gözüyle bakıyor herkes. “Daha ne duruyorlar” diye şikâyet ettiğimiz ve “haydi, bir el atın” diye beklediğimiz kim varsa aynı düzenin bir parçası. Şikâyet ettiğimiz merci ile şikâyet edilen aynı masada daha nedir ötesi?
Henüz yedi yaşında bir çocuğu; tarihle yargılıyor devrin insanı, yüzüyle, sözüyle, diliyle ölçüyor ve sınıflandırıyor aydınları. Yedi yaşında ne kadar tarih bilir bir çocuk? Hangi tarihçi nasıl yazacak bu masumiyeti? İlla tarihten bakılacak diyenlerin ne yaptı acaba cetleri?
Kurulan tezgâhın “insan ve masumiyet” temelli olmadığı aşikâr. İnsan bile saymayanlar var çocukları, bunu haklı gören insan da var. Onlardan bir çare, bir medet ummak nereye sığacak? Yangın yerine dönen bir dünyada, ateş kimi yakıyor diye bakanlar, bu ateş benim ışığım olsun diye bakanlarla hangi konuda anlaşacak? Kalk gidelim diyene “hele sen bir git” demek, dua edelim diyene yüz çevirmek, konuşana sırt çevirmek, bir damla su ile yola çıkana gülüp geçmek yedi yaşında bir çocuğun anlayacağı şeyler olmasa gerek.
Yedi yaşında bir çocuğun atacağı taş olmaya kim talip? O çocuğun attığı taş ne kadar uzağa, hangi uzağa gider acaba? Misal İstanbul’a ulaşır mı, Bağdat’a misal, Şam ya da Endülüs belki Bosna…
Yaşanabilir bir dünya kime göre tasarlandı, ben bu işler olurken neredeydim ve neden hâlâ ben yokmuşum gibi davranıyor birileri? Toplanıyorlar, dağılıyorlar, artık gözyaşı bile dökmüyorlar. Hangi gözyaşı hangi çocuğun renginden başka? Masumiyet avlarken birileri masum olduğunu iddia ediyor diğerleri. Kimsiniz sahi!