Hayırlısıyla bir kurban bayramını daha idrak ettik. Allah'a teslimiyet noktasındaki sorumluluğumuzu kestiğimiz kurbanlar aracığıyla gerçekleştirdik. Peki, kurban alımı, kesimi, pay edimi vb. aşamaların ne kadarı manevi bir duyguyla, ne kadarı da tamamen mekanik bir döngü etrafında dönüyor asıl üzerinde düşünmemiz gereken kısım bu.
90'lar ortasında geçtiğimiz son dört-beş yıla kadar kurban ibadeti, kurban bayramıyla ilgili ana akım medyanın tavrı belliydi. Kurban ibadeti bir vahşetmiş gibi sunuluyor. Her gün ayıla bayıla yedikleri etler sanki ağaç dalında yetiştiriliyordu. Bayramda kana bulanmış İstanbul boğazı mizansenleri tavuktan, balıktan kurban olur mu sululukları. Hac bu yılda kurban bayramına denk geldi ya da kurban bayramı bu yılda Hacca denk geldi gibi cehalet kokan haberleri yıllarca okuduk, dinledik. Geride bıraktığımız yıllar içerisinde ana akım medya dilini biraz yumuşattı, daha bir usturuplu haberler yazmaya başladı. Sosyal medyadaki her şeye muhalefet etmeyi marifet sayan geri zekâlıları da adam hesabına almamak gerekiyor. Kurban ibadet değil, vahşettir sözünü pek bir afili bulup paylaşan mahlûku neden adam hesabına alalım ki. Kurbanın tartışılmaz bir şekilde dinimizin emrettiği bir ibadet olduğu ortadadır. Bunun üzerine söylenen her söz abesle iştigaldir.
Öte yandan muhafazakâr, dindar diye nitelendirebileceğimiz, kurban ibadetini her yıl gerçekleştiren kesimin ise bu bahsettiğimiz dönemde yaşadığı dönüşüm çok olumlu olmadı. Kurban maneviyat yerine sadece cüzdanla gerçekleştirilen bir ibadete evirildi. İstanbul gibi bir şehirde yer azlığı, kalabalıktan dolayı kurbanlıkların steril diye nitelenen ama insanların neredeyse satın aldıkları hayvanı canlı bile görmeden kasaptan et alırmış gibi paketlenerek teslim alınması hoş olmasa da normal karşılanabilir. Fakat benzer manzaraları dümdüz ve geniş boşlukları olan Konyamızda görmenin bir mantığı yok. Kurbanlar et kombinalarında robotlaşmış kasapların elinde 10-15 dakikada 3-4 parçaya bölünüp sahiplerine veriliyor. Hayvanların huzurlu bir şekilde can vermesine bile izin verilmiyor. Kasapların abdestli olup olmaması, aynı anda onlarca hayvanın kesildiği bir yerde tekbir getirilmemesi gibi ibadeti sakatlayacak unsurlarda cabası. Hayvanları kanları toprağa karışmadan betonlar üzerinden tazyikli suyla kanalizasyona karışıyor. Akan kanla temas etmeden hayvanın can verirkenki halini görmeden o ibadetten nasıl bir manevi ders alınabilir ki.
Bir takım psikologlar her bayram aynı geyiği yapıyor. Çocukların kurbanı kesilirken görmesi psikolojilerini bozar diye. Belli bir yaş için doğal olabilir ama 6-7 yaşına gelmiş bir çocuğunda kurbanın ne olduğunu bilmesi gerekir. Geçen gün Haşmet Babaoğlu yazmıştı. Biz kurbanla, kanla iç içe büyüdük ama ilerde vahşet yapmadık, günümüzde ise çocuklar içinde kan, adam öldürme olmayan bilgisayar oyununa yüz vermiyor diye. Aynı şekilde bizde Konya'da kurbanla, kanla büyüdük ve Allah'a şükür psikolojimiz gayet sağlam. Psikolojiymiş, steril ortammış vb. adla insanın kanla toprakla kısaca hayatla bağı kesilmemeli ki yaptığı ibadetin manevi boyutu üzerine biraz kafa yormalı.
Belki bu söylediklerime dernekler kızacaklar ama ben kurbanın bağış yoluyla verilmesine de karşıyım. Elbette işin ehli bir yere yapılan bağışla insan ibadeti gerçekleştirmiş olur ama manevi olarak nefsini tatmin edemez. İmkânı olan hem bağış yapıp hem de kendi de kesebilir. Kendinin ilgilenip, kestiğin bir kurbanı ihtiyaç sahibine bizzat elden teslim etmek elbette daha hayırlıdır. Kredi kartına vade farkı yani faiz ödeyip taksitle kurban kesip ibadet ettiklerini zannedenlerle ilgili ise yorum yapmaya bile gerek yok.