Bir eser i okurken önyargı kullanmam. Ancak benim için çok öze l konularda yazarı duyarsız buluyorsam bende dirence geçiyorum. Yanlış olabilir ama bu benim tekniğim.
Bu girişi önceden epeyce incelediğim Cavit Binbaşıoğlu’nun ‘’Türkiye’de Eğitim Bilimleri Tarihi’’ isimli eserine getirmek için yaptım.
Eser, eski Türklerde ve Selçuklularda Eğitim anlayışından başlayarak günümüze kadar geliyor.600 sayfalık bir eseri burada tahlil edecek değilim .Yazarın önyargıyla vurgu yaptığı fakat bizim isabetli bulmadığımız başlıklardan birkaçını değerlendirelim istedim.
Mesela:
Fatih Sultan Mehmet’in bilginlere saygı gösterdiğinden övgüyle söz eder. Fakat nasıl bir bağlantı kurduysa laik eğitime yer vermediği bilgisini takiben ‘’bu zamanda laik eğitimin gereği olan ve Avrupadaki benzerlerine uyan, çocuğun doğasına yönelik yaşamsal eğitimden söz edilemez.’’ diye devam eder. Bu cümlenin altını çizip ‘’çocuk laik doğuyor demek’’ notunu düşerek parantez ünlemi kullanmışım. Çünkü biz ‘’her insanın İslam fıtratı üzerine doğduğunu’’ biliyoruz.
Kaldı ki,reform hareketlerinin Katolik kilisesine bir canlılık getirdiğini, Cizvitlerin kurucularından(yıl 1540)-( Fatih’in İstanbul fethi 1453) İgnatius’un okullarda dinsizliğe savaş açtığını; Cladius’un ‘’eğitimin amacı dindar olmak ve ahlaklı yaşamaktır’’ prensibini, bilimsel olduğunu iddia eden bir eser nasıl görmez de, (hiç değilse dönemi dikkate almadan)Fatih’i laik olmamakla sanki suçmuş gibi yargılıyor olmasını anlamak zor.
İslam düşünürleri çocuğu ‘’istenilen şeklin verileceği balmumu’’ olarak görüyormuş derken Gazali’yi örnek gösteriyor ve J.J.Rousseau’nun Emile gelinceye kadar çocuk doğasına uygun bir eğitim gündeme gelmemiştir tespitiyle laik eğitimin faziletine bir gönderme daha yapar.
Gazali’nın ‘’oyundan mahrum edilen, daima okuma ve çalışmaya zorlanan çocukların neşesinin azalacağını, zekalarının söndürüleceğini ve hayatlarının gamlı olacağını, çocuğun ailesinin malıyla arkadaşlarına övünmemesini ,alçak gönüllü olmasını’’ söylemesiyle Emile arasında kaç yy. var diye neden sorsun ki? Avrupalı düşünür oldu mu söylediği nasıl olsa doğrudur. J.J.Rousseau’nun eğitimle bir ilgisi olsa bari. Kendi çocuklarını yuvaya verip arkasını aramayacak kadar vicdan yoksunu bir insanın Emile’i, yazmaya hakkı yoktu ki bana eğitim dersi versin.
Eğitimin laikleşmeye başlamasına ayrı bir bölüm açılmış. Sonuçta laik eğitime kavuşarak çocuğu doğasıyla buluşturuyoruz bu bölümde tekraren(!) Bu bölüm, bilimsellik bir tarafa, eski ilkokul kitaplarındaki Sıbyan Mekteplerini kötüleyen bir okuma parçası seviyesini aşamıyor.
Ahmet Cevdet Paşa hem 1851 maddelik Osmanlı Medeni Kanunu niteliği taşıyan ve Hanefi fıkhını esas alarak düzenlenen Mecelle Komisyonunun Başkanı hem de’’ öğretmen okulları, okulların ruhudur, öğretmenin en önemli niteliği onurdur, öyleyse onu kimseye muhtaç olmayacak bir maddi imkana kavuşturmalıdır; eğitimde öğrencilere ayrıcalık tanınmamalıdır’’ gibi bugün de hala geçerli olan eğitime yönelik fikirler üreten bir tarih, hukuk ve din bilgini.
Mecelle gibi antilaik bir metni hazırlayan komisyon başkanına, Müslüman olmuş bir Avrupalıya yazdığı mektupta belirttiği ‘’Allah adildir. Adalet İslamiyette en büyük ibadettir. Devlet dine ve ibadete karışamaz’’ düşüncesinden dolayı (nasıl oluyorsa artık) ‘’kısmen laik’’ vurgusu (hiç değilse bari kıvamında ) zorlama bir temennidir o kadar.
Eserin değerli bir eğitim bilimi tarihi olduğunu inkar etmiyoruz. Ancak meşrutiyet dönemine kadar olan bölümde laik olmayan düşünce sistemlerine sadece laik olmadıkları için değersiz muamelesi yapılmasını bilim ahlakıyla bağdaştıramıyoruz. Amacınız eğitimse, öznel görüşünüz bizi ilgilendirmez. Her derde devaymış gibi laiklik tekrarı sıkıyor artık. Bu da okuyucuyu dirence sokar. Selamlar.