Modern çağın en önemli iki sorunu; kusursuzluk ve doyumsuzluk…
Bu konuda daha önce de yazmıştım. Fakat gördüklerim bana; “Tekrar yaz” diyor maalesef!
Aslında abartmak istemiyorum ama çoğu felaket bu iki kelime ile başlıyor. İnsanlar yaşadıkları düzende her şey kendilerinin olsun istiyorlar.
Daha önce de söylemiştim ben konunun uzmanı falan değilim. Ama gördüğüm tablolar karşısında susamıyorum.
Doyumsuzluk ve kusursuz olma duygusu bizi tatmin olmamaya itiyor.
Çevrene bir bak.
Herkes her şeyin en iyisini yapıyor. En iyisini konuşuyor.
Yaptığı işte zerre kadar hata bulamazsın. “Bu yaptığın olmamış” cümlesi şok etkisi yaratıyor kişide…
Özellikle çocuklar yani yeni nesil, aileleri tarafından öyle bir eleştirisiz ve dört dörtlük ortamda yetiştiriliyorlar ki… Ebeveynler çocukların ellerindeki tabletten, üzerlerine giydikleri kıyafetlere, gittikleri okullardan, yedikleri öğünlere kadar bütün hayatlarını inanılmaz bir rahatlıkta dizayn ediyor.
Yani çocuk istediklerine daha istemeden bile ulaşabiliyor.
Ve bakıyorsunuz hayatı anne baba tarafından en konforlu şekilde düzenlenen bu çocuklar mutsuz ve depresif oluveriyor. “E bir dakika ama biz onlar mutlu olsun, ‘Bizler gibi yokluk çekmesin’ diye yapmıştık hepsini” diyen modern dünyanın anne babaları da soluğu kişisel gelişim seminerlerinde alıyorlar. Ya da televizyona çıkan uzmanların telefonları susmuyor.
Çocuğunuza elde edebileceği şeyler bırakmıyorsunuz. Ona zaman vermiyorsunuz. En basitinden; “Sana istediğin bu şeyi almam için, şunu yapmış olman gerekiyor” demek yerine eşinize; “Çocuk bunu istiyor hemen almamız lazım” diyorsunuz.
Böylece istekleri bitmeyen, doyumsuz ama bir taraftan da istediklerini elde edince de mutlu olmayan kusursuzluk hastası bir nesil doğuruyorsunuz.
Hiçbir şeyden tam anlamıyla keyif alamıyorlar. Hep daha fazlasını istiyorlar. O kadar çok duyuyorum ki çevremden; “Biz bu çocuğu hiç mutlu edemiyoruz” cümlelerini…
E ama sen fırsat vermedin ki kazanmaya çalışsın, kazanamadığı şeyleri sabırla beklemeyi öğrensin, paranın da bitebilen bir şey olduğunun idrakine varsın.
Çocuklarımızı doyumsuz bireyler yapıyoruz. Kusursuzluk hissine o denli alıştırıyoruz ki ona gereksiz bir özgüven aşılıyoruz.
Şimdi bakın etrafınıza.
Yeni nesil, ailelerinin verdiği özgüven ile hadsizliği karıştırmış vaziyetteler.
Kendi çevremden biliyorum. İşte size en basit örnek... Çocuk yaptığı proje ödevini öğretmen beğenmeyince deliye dönüyor. En güzelini kendisinin yaptığını düşünüyor çünkü. Ve bu düşüncesinde yalnız değil. Anne baba da nasıl beğenmez bu ödevi diye küplere biniyor. Ve soluğu okulda alıyor.
Şimdi büyüklerin bu yaptığını çocuk öyle bir güzel takip ediyor ki. Demek ki ben hata yapamam öğretmen hata yapmış diye düşünmeye başlıyor.
Bu durumun çocukta yarattığı özgüveni uzmanlar eminim daha iyi tarif ederler ama bence büyük bir yaşamsal risk…
Abarttığımı düşünüyor olabilirsiniz.
Ama bir gözlemleyin derim ben. Eminim bana hak vereceksiniz.