Geçtiğimiz hafta yazı dizime ara vermiş, ebe ve hemşirelerimize günleri münasebetiyle yer verip köşemi onlara ayırmıştım.
Ayrıca istedim ki, bu konunun en önemli ayağını oluşturan çözüm kısmını manevi atmosferin ruhları yıkadığı mübarek üç ayların içinde paylaşayım.
İslam Aleminde büyük önem taşıyan, af ve tövbe vesilesi olan, bolluk ve bereketin simgesi Regaip Kandili’ni de birkaç gün önce yaşadık. Ortak duygular ve benzer beklentilerle ellerimizi semaya kaldırarak dualarımızı ettik.
Aynı secdeye vardığımız Rabbin huzurunda, insanların birbirine üstünlüğünün takvada olduğu gerçeğiyle, tevazuuyla yıkanan yüreklere seslenmenin daha etkili olacağını düşünüyorum.
İnanç açısından oldukça anlamlı günler yaşadığımız bu dönemde, ülkemizde de baş döndürücü hadiseler meydana geldi.
Fakat güzel gelişmeler dahi acı olayların arasında unutulup gitti. Yıllardır sırtımızın en büyük kamburu ve ülkemizin ekonomik olarak dış dünyaya kapitülasyonu olan IMF borçlarımızı bitirdik. Sayın Başbakanımız Amerika’ya kendisinin de belirttiği gibi tarihte örneğine rastlamadığımız bir gezi düzenledi.
Bunlara karşın Hatay’daki menfur saldırı ve maalesef futbol fanatizmi sonucu gencecik bir yurttaşımızın öldürülmesiyle sevincimiz yarım kaldı ve derin bir üzüntüye dönüştü.
Futbol terörü göstermiştir ki bizler hoşgörü, sakinlik, empati derken karşısındakinin başka bir takımı dahi tutmasına tahammül edemeyen bir kitleyle karşı karşıyayız.
İnsanların adeta barut fıçısı olduğu bir ortamda, serinkanlı olabilmeyi başarabilmek ve böylesi bir yola baş koymak ne kadar zor.
Ayrıca Reyhanlı’daki bombalama sonrası yaşanan eyleme dönük tepkiler, düşünmeden ve en önemlisi yapanların tamda isteğine uygun hareket edecek binlerce kişinin olduğunu göstermiştir.
Halkımızın genel anlamda ani refleksler göstermesi hem çözüm sürecini çeşitli provokasyonlarla tehlikeye sokacak hemde ilerisi için başka planların yapılmasına zemin hazırlayacaktır.
Nitekim özellikle üniversitelerdeki öğrenci olayları ve alttan alttan körüklenmeye başlanan Alevi- Sunni ayrılıkları da ileri ki dönemlerde, ülkemizin bu konular ekseninde huzurunun bozulmaya çalışılacağını şimdiden göstermektedir.
Bu nedenle barış sürecine ayrı bir önem veriyorum. Çünkü atılan adımların başarıya ulaşması çeyrek yüzyıldır akan kanların durmasını sağlamayacak aynı zamanda gelecekte meydana gelebilecek çatışmaların ve gözyaşlarının önüne de geçecektir.
Terör sorunun bitirilmesi ve bölgesel ayrılıkların sonlandırılması, ülkemiz insanın tam anlamıyla kaynaşması ve geleceğin inşasında büyük önem taşımaktadır.
Şimdi gelinen noktada çözüm önerimi net ve detaysız olarak ifade etmek istiyorum.
Aslında gitmemiz gereken yol her konuda olduğu gibi yüce kitabımızda bizlere bildirilmiştir.
Ra’d Suresi 11.ayette “Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez” buyrulmuştur. Bu ayetteki emir uyarınca bizlerde birlikte yaşamayı, öğrenmek zorundayız.
Bunu başarmak içinde öncelikle ayrılık oluşturan kavramlar lügatimizden çıkartılmalıdır. Elbette sorunlar dile getirilecek ama her iki taraf için çok önemli olan ve toplumumuzun genelini ilgilendiren, değerler oluşturan konularda dikkatli olunması gerekir.
Sorunun muhatapları açısından da laf kalabalığına girmeden değerlendirme yapmak gerekirse Kürt halkı veya diğer etnik gruplar bilmelidirler ki, bugün geldiğimiz demokratik seviye en başta sınır komşularımız olan İran, Irak ve Suriye’ den çok daha iyi durumdadır. Çevremizde adeta bir ateş çemberi var ve dış güçlerin etkisiyle bu ateş ülkemiz içine de sokulmak isteniyor.
Bizim de elbette ki sorunlarımız var ama bunları artık konuşuyoruz- konuşabiliyoruz. Zaten as olan evin içini temizlemektir. Daha iyi ve daha temiz bir ev bulma gayreti içine girildiği takdirde ödenecek bedeller çok daha ağır olabilir.
Ayrıca devrim niteliğinde sayılabilecek çok güzel çalışmalara da imza atıldığını unutmasınlar. TRT Şeş’in varlığından, Kürt Filolojisi üzerine incelemelere, Kürtçe kursların açılmasına kadar bir çok gelişme yaşanmıştır. Bu kapsamda müziğin ve kültürün serbest bırakılmasına yönelik çok ciddi çalışmalarda yapılmaktadır.
Gelelim Türk halkına. Yıllardır her türlü gelişmede birilerinin ısrarla üzerinde durduğu “Ülkeyi bölüyorlar” psikolojisinden sıyrılmalıdırlar. Eğer endişeleri ülkenin bölünmesiyse, bu korkudan kurtulmanın tek yolu da oradaki halkla iş birliği kurup onların taleplerine saygı göstermekten geçer. Halkın tamamını ayrılıkçı örgüt yada yandaşlarının tarafı olduğunu düşünmek ne kadar yanlış bir yargı ise çözüm için talepleri elinin tersiyle itmekte aynı derecede yanlıştır.
Yapılması gereken bu korku sendromu yerine bin yıllık birlikteliğe, ortak inanca, ortak tarihe ve artık bir aile sayılabilecek yapımıza güvenmektir. Evet Türk’ ün Türk’ ten başka dostu da vardır. Örneğin Kürtlerde Türklerin dostudur tıpkı Lazlar ve diğer etnik halklar gibi.
İnsanlara bu düşünceler aşılanırken diğer taraftan ekonomik gelişmeler daha da arttırılmalı ve barış süreci bu eksenle de desteklenmelidir. Yıllardır terör ve işsizlikle anılan Doğu ve Güneydoğu, turizm ve iş konusunda cazibe merkezi haline getirilmelidir.
Ses getirecek ve bütün ülkeyi etkileyecek toplantılar ve büyük seminerler yapılarak sevilen ortak sanatçıların, din adamlarının, yazarların ve düşünürlerin birleştirici etkisinden yararlanılmalıdır.
Tüm bunlar başarıldığında usta şairin dizelerinde hayat bulan ve hep hayallerimizi süsleyen bir ülkeye kavuşmuş olacağız. Ben artık burada sözü ona bırakıyorum.
Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.
Ne güzel söylemiş Cahit Sıtkı
Memleket İsterim…
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.