Kürt’ten Evliya Olmaz isimli ilk yazım için tamamına yakını olumlu olmak üzere pek çok değerlendirme aldım. Doğulusuyla – Batılısıyla insanımızın gösterdiği hassasiyet ve alaka bile problemin çözülmesinin gerektiğinin en açık kanıtı.
Şunu özellikle vurgulamak isterim ki bu konunun konuşulabilir olması bile oldukça önemli. Çünkü geçmiş yılları düşününce, gelinen nokta hiçte küçümsenmemeli. Vaktiyle OHAL’in verdiği zararlar dile getirildiğinde yada bölge insanın Kürtçe konuştuğu gerçeği söylendiğinde dahi vatan haini ilan edilebiliyordunuz.
Çok kesin ve net önyargılar vardı ve kırmak mümkün değildi.
İkinci yazımı da mevcut problemlerin irdelenmesine ayırmıştım ki en önemli sorunda buydu yani insanların birbirine düşman edilmesiydi.
Gerçi Anadolu kardeşin kardeşe kırdırılmasına yabancı değil. Geçmiş dönemlerde sınır komşularımızın ve Arap Dünyasının bizlere dost olmadığını, arkamızdan kuyumuzu kazdığını savunan zihniyet daha sonra ülke içine yönelmiş ve taktik değiştirerek halkı birbirine kırdırmak istemişti.
Sağcı- Solcu, Alevi- Sünni, Laik- Müslüman çatışmaları çıkartılmış ama en çokta Kürt-Türk kavgası üzerinde durulmuştu.
Geçmiş yıllarda sorunun çözülmesi noktasında uğraş verenlerinse nasıl yok edildiği, 1993 ve 1994’lü yıllar incelendiğinde daha net ortaya çıkmaktadır. Özal’dan Eşref Bitlis’e çok değerli isimler şehit edilmiş , ülke çeşitli olaylarla karmaşaya sürüklenmişti.
Şimdi terörle mücadelenin bitirilmesini isteyenler, öncelikle tarihe acı yılları olarak geçen yirmi yıl önceki olayların araştırılmasına önem veriyorlar. Bu noktada onlara sonuna kadar katılıyorum çünkü o yıllar irdelenerek bugün nasıl bir mücadelenin içinde olduğumuz ortaya çıkacaktır.
Ülkemizde kendisi için vaat edilen topraklar olduğuna inanlar, Türkiye’nin başta Kafkaslar olmak üzere Afrika ve ezilen diğer ülkelere rol model olmasını istemeyenler, çok uzun süredir bölgeye dair planlarını yapmışlardı bile.
Onlara karşı artık gerçekleri öteleyerek, görmezden gelerek, erteleyerek bir yere varmamız mümkün değil. Çünkü bu sorunun en önemli ayağı öncelikle ciddi bir problemin varlığını fark etmekten geçiyor. Çözümünün anahtarı ise bizleri birbirimize kenetleyen en önemli olgu olan ortak inancımız.
Fakat bizleri birbirimize bağlayan en önemli etken olan din olgusu yeteri kadar yüreklere işletilmemiştir ve bu konudaki paydalar dile getirilmemektedir.
Hani Kürt’ten evliya olmaz demiştik ya Kürt’ten Said-i Nursi oluyor. Türkiye’nin her yerinden milyonlarca kişi onun kitaplarını hala okuyor ve bu kitaplardan etkilenerek inancına daha fazla sarılabiliyor.
Hani Kürt’ten evliya olmazdı ya bir Şeyh Said olabiliyor. Hilafetin kaldırılmasına çok ciddi bir başkaldırı düzenliyor ve sırf dini sebeplerle eve sırf inancı için başkaldırı yapabiliyor. Pişman olduğunu belirtmesi durumunda affedileceğini bildiği halde inancından ve davasından taviz vermiyor. Darağacına giderken son cümlesi “Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve din içindir” oluyor.
Kürt’ten evliya olmaz ya, ama Haçlı zihniyetinin bugün hala bir numaralı düşmanı olan ve kutsal toprakların yegane savunucusu Selahaddin Eyyubi çıkabiliyor ve yaptıklarıyla Tüm İslam coğrafyası övünüyor.
İnancı ve ülkesinin birliği , dirliği için mücadele eden, Hak dostu olan, hem bölge, hemde ülkemizin genelinde hizmet veren, adı tüm dünyada saygı gören birçok isim daha mevcut. Onların sevgisi hepimizin yüreğindeyken Kürt’ten evliya olmaz demek niye?
Şimdi bu ayırımcı söylemler yerine akılcı söylemlere ihtiyacımız var. Duygusal ifadeler yerine süzgeçten geçmiş sözlere ihtiyacımız var. Hamaset yapmak yerine ortak paydaların daha çok olduğunu görme zamanıdır.
Bu dönemde meydana gelebilecek en büyük yanılgıya da değinmek istiyorum. Terör örgütünün ve yandaşlarının Kürtlerin tamamını temsil ettiği ve bu süreçte karşı tarafın tek muhatabı algısı oluşturulmamalıdır. Zira bugün teröre bulaşmamış, tek bayrak tek devlet bilincine sahip olan büyük bir çoğunluk bulunmaktadır.
Böylesine önemli bir kitle bazı güçler tarafından dışarı itilmek istenmektedir. Her daim birlik ve berberlikten yana tavır koymuş olan Zaza’ların önemli bir kısmı da kasıtlı olarak bu sürecin dışında tutulmaya çalışılmaktadır.
Laz’dan Kürde mektubu savunanların yada o düşünce de olanların aksine bu ülkedeki her Kürt askere-polise kurşun sıkmamış, kalleş pusu kurmamıştır. Kimsenin gözyaşına sebep olmamıştır. Ama maalesef kültürel, sosyal ve siyasal açıdan aynı mahrumiyeti yaşamıştır.
Barış dönemini yalnızca PKK eksinine indirmeye çalışanların, ayrımcılığı vurgulayanların unuttuğu önemli bir gerçek var. Bugün Doğuda- Batıda bir çok aile kültürel, ırksal ve mensubiyet olarak bir mozaik halindedir. Birbirine geçmiş girift bir yapıya bürünen halkımız, tek muhatabın bahsedilen kesim olmadığının da en açık kanıtıdır.
Sıklıkla konuşmalarımda da vurguladığım bir cümle var. Aynı dili konuşanlar değil aynı duyguları taşıyanlar anlaşabilir.
Bu ülkenin insanları sevincinde, kederinde, mutluluğunda, öfkesinde, dertlerinde, aynı duyguyu binlerce yıldır paylaşıyor zaten. Yeter ki aynı değerler için ortak atan yüreklerde aynı duyguları taşıdığımız yeniden hatırlasın.
Yazı dizimin üçüncü bölümünde nasipse çözüm sürecine değineceğim.
Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum.