Geçtiğimiz günlerde İngiliz Times gazetesinde, ’’Türkiye ve Rusya, Suriye’de çatışabilir’’ şeklinde bir haber yer alıyordu.
Gazete, bu habere dayanak olarak, DAEŞ’in elinde olan Türkiye-Suriye sınırındaki 98 kilometrelik alanın Türkiye tarafındaki mayınların temizlenmesini, Türkiye’nin kara harekâtı hazırlığı olarak görürken, Rusların ise Suriye-Kamışlı bölgesine askeri üs kurma çabasını, karşılıklı bir çatışma hazırlığı olarak görüyor.
Söz konusu bu haberin yayınlanmasından bir gün sonra ise 29 Ocak tarihinde Rus savaş uçakları, Türk Hava Sahasını ihlal ettiği bilgisi ajanslarda yer aldı.
Rusya’nın DAEŞ’le mücadele bahanesiyle Suriye’yi yerleşmek istediği artık herkesin malumu olan bir konu. Özellikle Türkiye’nin Rus savaş uçağını sınır ihlali nedeniyle düşürmesinden sonra, S-300 ve S-400 hava savunma sistemleri getirmesini, savaş uçağı olmayan DAEŞ’le mücadele için yaptığı söylenemez. Bu durumda Rusya’nın izlediği politika Suriye’de yaptığı işgale ve cinayetlere karşı koyulmasını engellemek için bir kalkan kuşanmaktan ibaret olduğunu söylemek mümkündür.
Rusya’nın Suriye’deki önde gelen amaçlarından birisinin PYD’ye Akdeniz’e ulaşacak bir koridor açmak olduğu biliniyor. Bu bağlamda Türkiye’nin Azez-Cerablus hattındaki 98 kilometrelik hassas kırmız çizgisi, PYD’nin bu koridor hayaline en büyük engel teşkil ederken, dolayısıyla Rusya’nın da planlarının önüne Türkiye’nin set çekmesi anlamına geliyor.
İşte bu noktada Rusya’nın Suriye’nin Türkiye sınırına çok yakın noktadaki Kamışlı’da askeri üs kurma teşebbüsleri önem kazanıyor. Zira bu çaba, Fırat’ın batısı olarak ün kazanan bölgenin PYD’nin eline geçmesi için yapıldığını aşikâr ediyor.
Hülasa, Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak ilan ettiği Fırat’ın batısına geçilmesi durumunda müdahale etme kararlılığını, Rusya bu bölgede askeri varlığını artırmak suretiyle adeta Türkiye’ye gözdağı vererek bu kararlılığını kırmak istiyor.
Rusya’nın bu saldırgan tavırlarını gördükçe, düşürülen uçak olayını çok daha iyi anlıyoruz. Rusya’nın bu davranışları, içindeki birikmiş basınçla adeta patlama noktasına gelen bir şişenin kapağının açılmasıyla içindekileri dışarıya atmasına benziyor… Yani bir güç, o şişenin kapağının açılmasını istedi ki, içindekileri dışarıya çıkarma sebebi olsun.
Bana göre bu yapılmak isteneni aslında ABD’de yapmak istedi, lakin Türkiye ile olan müttefiklik ilişkisinin bitecek bir hamle olmasından dolayı yapamadı, bu nedenle de bu görevi Rusya’ya devretti. Rusya ile Türkiye’nin de yakın ilişkileri vardı, dolayısıyla bu planı gerçekleştirmek ittifak içinde değil itilaf içinde olunan bir Rusya-Türkiye ilişkileri gerekliydi. Ve bunun için uçak düşürülme olayı yaşandı. Zaten bu olay ilk yaşandığında bunun bilinçli olduğuna dair görüşlerimi yine bu köşeden paylaşmıştım.
Güneydoğu’da yaşanan terör olaylarıyla birlikte ‘’akademik bildiri’’ ve birtakım sanatçıların(!) devleti itham etmeleri, müstakil bir gelişmeden ziyade hükümete karşı bir cephe oluşturma gayretinden müteşekkil, global bir ayağı da olan bir gelişmedir. Bu yaşanılanlar sadece iç politikadan ibaret olmadığını, geçtiğimiz günlerde ABD Başkan yardımcısı Biden’in ziyaretinde bu konuyla ilgili söylediklerinden daha iyi anlayabiliriz.
Yaşadığımız süreç, Türkiye’nin güneyini kapsayacak şekilde etrafını kuşatma operasyonuna dönüşüyor. Türkiye bu yüzden güneyde yaşanan gelişmelere doğrudan müdahil olurken, küresel güçler menfaatlerine uygun planı hayata geçirmek için, hem sınırlarımız dışında mevzilenirken hem de sınırlarımız içinde, Güneydoğu bölgesinde yaşanılan terörist olayların desteklenmesinde etkin rol alıyorlar. Yani Türkiye etrafı kuşatılarak, kendinden emin kararlı duruşu teslim alınmaya çalışılıyor..
İçinde bulunduğumuz bu ahval ve şerait içinde yapmamız gereken tek şey ise, birlik beraberlik içinde olmak, birbirimize kenetlenmek yani milli olmaktan geçiyor. Güneyimize yerleşmeye çalışan ‘’Sarı Irk’a’’karşı en büyük silahımız birlik ve beraberliğimiz olacaktır.
Rabbim devletimize zeval vermesin,
Selam ve dua ile inşallah.