Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurul konuşması nedeniyle ABD’de bulunduğu dönem yine çok hareketliydi. Azerbaycan’ın Karabağ’da yürüttüğü temizlik operasyonundan tutun da dünyanın farklı yerlerinde Müslümanları tahrik edici saldırılara kadar bir dizi olayı izledik.
Ukrayna – Rusya savaşı yine bu dönemin en kayda değer gelişmelerindendi. ABD ve Kanada’da yürüttüğü diplomasi faaliyetlerinde Zelenski’nin sırtı sıvazlandı: Kanada 500, ABD 380 milyon dolar vadetti.
Kanada Parlamentosu kendisini ayakta alkışladı. Bu havayla epeyce bir müddet daha savaşır artık, eleman.
Öte yandan, Filistin’deki Siyonist tedhiş hız kesmedi.
Suriye devlet başkanı Esed, Çin Havayolları ile Çin’e gitti.
Kuzey Kore devlet başkanının Rusya ziyaretinin etkileri devam ediyor.
Kuzey Afrika’daki deprem ve sel felaketinin etkileri can yaktı.
Bir günde sekiz bin mülteci İtalya’nın bir adasına ulaştı. İtalya meseleyi AB sorunu olarak sunarak, Birlik nezdinde ortalığı ayağa kaldırdı.
Kendisini hümanist olarak tanıtan bir Avrupa ülkesinde daha kutsal kitabımız rencide edildi.
Türk – Yunan gerilimini yumuşatıcı adımlar atıldı.
Kerkük’te Türkçe resmi dil olarak kabul edildi. Levhalara Türkçe isimler eklendi.
Türkiye’de faizler artırıldı.
CHP – İyi Parti gerilimi tırmanıyor.
…
Olayları ve gelişmeleri daha fazla örneklendirmek mümkün.
Görüldüğü gibi Türkiye ve dünya iyi günlerden geçmiyor.
Tüm toplumlar kendilerine göre test ediliyorlar. Güçlü liderlik, kararlı duruş sahibi devletler nispeten rahatlar. Ancak, herkes gerilimden payını alıyor maalesef.
Dünyanın nereye doğru evrildiğini kestirmek çok zor. Tam bir geçiş dönemi, tam bir fitne ortamındayız.
Dumanlı havada kendine zemin bulmak isteyen kötü niyetli kişiler/örgütler/devletler ciddi bir çaba içindeler.
Nefesi kuvvetli, bünyesi sağlam ve ne yaptığını bilenler kazanacak.
Türkiye’nin kendine göre açmazları var. Siyaset ve ekonomideki kırılganlıklar giderilmeden mevcut şartlar devleti ve toplumu zorlamaya devam edecek.
Konsolide edilmesi gereken kalemlere yönelik orta ve uzun vadeleri politikaları toplum merak ediyor. Ancak, özellikle ekonomideki kırılganlıkların topyekûn bir mantıkla bertaraf edilebileceği de malum.
Ciddi bir tasarruf yaklaşımı benimsenmeden toplumu ekonomik refah dönemine götürmek mümkün değil. Ne yazık ki, pek çok kurum ve kuruluş ya bunun farkında değil ya da umursamıyor.
Şenlikle, oyunla, oynaşla toplumsal moral ve motivasyonu artırabileceklerini sanıyorlar.
Çok zor bir pandemi dönemi, depremin getirdiği yüklü maliyetler ve ekonomik anlamda daralma toplumu geriyor. Böylesi bir ortamda hala eski tas – eski hamam gitmek isteyenlere geçit vermemek gerekiyor.
Gençlere yönelik geliştirilecek politikalar, ahlaki yozlaşmayı bertaraf edecek adımlar atılmaksızın, gösteriş ve ben-merkezli politikalar her yerde.
Üzülerek söylememiz gerekiyor ki, sivil toplum farksız; dini hassasiyeti olan kişiler ve kurumlar belki daha hoyrat.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Toplumda bir sıkışma olduğu görülüyor.
Sıkışmayı kamu yöneticileri, siyasetçiler ve sivil güçler giderebilirler.
Peki, bu konuda atılmış sağlam ve sonuç getirici adımlar mevcut mu?
Olumlu cevap vermek mümkün değil.
Dünyaya musallat olan belalar ülkemizde de bulunuyor.
Türkiye’yi dünyadan ayırmak, soyutlamak mümkün değil.
Baksanıza; Covid varyantı nasıl da hızlı biçimde bizde de meydana çıkıyor.
Dolaşımda olan sadece Korona virüsü değil, tüm zararlı şeyler.