Kur’an ölçeğinde Yahudilerin karakteristik özellikleri

Musab Seyithan

Kur’an, geçmiş kavimlerin kıssalarından sıkça bahseder. Son ümmet olan bizlere, bunların yaptıkları yanlışlara düşmeyerek Peygamberin sesine kulak vermemizi ve onlardan ibret almamızı sağlamak için “kıssadan hisse” yoluyla uyarıda bulunmuştur. Kur’an-ı Kerim ayetlerinin yaklaşık üçte biri Yahudilerden bahseder. Yüce Allah onlardan bu denli çokça bahsetmekle bizi “Yahudileşmeyin” diye ısrarla uyarmıştır. İşte bundan dolayı Yahudilerin “ne idüğünü” iyi anlamamız için karakterlerini açık bir şekilde ortaya dökerek onları iyi tanımamızı sağlamıştır. Çünkü Yahudileri ve karakterlerini iyi tanımak, onlar gibi olmamak adına çok önemlidir. Kur’an ölçeğinde yahudilerin karakterlerinden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:

Yahudiler, verdikleri sözde durmazlar, ahitlerini yerine getirmezler, dönektirler. Bu konuda Yüce Allah şöyle buyurur: “Onlar Allah’a söz verirler. Verdikleri sözleri yerine getireceklerine yemin ederler. Sonra sözlerinden cayarlar. Verdikleri sözleri yerine getirmezler. Verdikleri sözleri yerine getirmeyen, insanlarla dürüst ilişki kurmayanlar, yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” (2/Bakara:27).

Yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven, ahlâken kokuşmuşluk ve dejenerasyon onların başta gelen karakteridir: Kur’an, bu yönlerini şöyle anlatır: “Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, ‘Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz’ diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür! Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi seven kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır.” (3/Âl-i İmran:187-188)

Yahudiler çok kibirlidirler. Onlara göre yalnızca yahudi olarak doğan kimseler yeryüzünün efendileridir. Diğer ırklardan doğanlar ise yahudilere hizmet etmek için yaratılmış köle statüsünde kimselerdir. Köle ise kendi tasarrufu ile hareket edemez ve dolayısıyla hakkının yenilmesinde de öldürülmesinde de bir sakınca yoktur. On emirde “Öldürmeyeceksiniz” dese de yıllarca mazlum Filistin halkını hunharca katletmektedirler. Çünkü onlara göre Filistinliler de köle statüsündedir, haklarının gasp edilmesi ve öldürülmeleri önemli değildir.

Irkçılık ve taassup, üstün ırk oldukları iddiası da bir yahudi karakteristiğidir. Kur’an, bu özelliklerini de şöyle anlatır: “(Bir de) yahudiler ve hıristiyanlar, ‘Biz Allah’ın oğulları ve sevgili kullarıyız’ dediler. De ki: Öyleyse (Allah) size neden günahlarınız sebebiyle azap ediyor? Hayır, siz de O’nun yarattıklarından bir beşersiniz...” (5/Maide:18);

“Bir de dediler ki: ‘Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır.’ Sen onlara de ki: ‘Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (2/Bakara:80)

Tarihte “Beni ateşten, Âdem’i topraktan yarattın. Ben ondan daha değerliyim” diyerek ilk ırkçılık yapıp üstünlük taslayan İblis’tir. Yahudiler de İblis’in yolundan giderek “üstün ırk” iddiaları yüzünden bütün insanlığı kendilerine hizmet ettirme mücadelesini sürdürmektedirler.

Yahudiler, iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini yapmazlar. Bundan dolayı da lanetlenmişlerdir. Hayat Kitabımız bu konuyu şöyle anlatır: “İsrail oğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü!” (5/Maide: 79)

Bildiği ve gücü yettiği oranda her Müslüman, gördüğü kötülüğe karşı elini veya dilini ya da kalbini devreye koymak zorundadır. Âlimlerin, yazar ve hatiplerin, cami görevlilerinin, cemaat ve kanaat önderlerinin bu görevi yapması kaçınılmazdır. Terk edilmesi büyük vebal gerektirir. “İçinizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (3/Âl-i İmrân:104). Bu ayete göre içimizden böyle bir topluluğun çıkıp hayra dâvet ve emr-i bi’l ma’ruf görevini hakkıyla yapması lazımdır. “Sizden her kim, bir kötülük veya çirkin bir şey görürse onu eliyle değiştirsin. Şayet buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmezse kalbiyle değiştirsin (buğzetsin, onu hoş görmeyip kabullenmesin) ki, bu da imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman 78; Tirmizî, Fiten 11). Bu hadiste bir kötülüğün değiştirilmesi, “Sizden biriniz…” denilerek bütün Mü’minlere görev olarak verilmiştir.

Yüce Allah bize “İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma sorumluluğunu terk ederek Yahudileşmeyin” mesajını vermektedir. Sanki bugün kötülüklere karşı “Aman canım bana ne! Neme lazım!” vurdumduymazlığı ile kör ve sağır kesilerek Yahudileşmiş gibiyiz.

Yahudiler, bilginlerini, âlim ve din adamlarını ilah edinirler. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur: “(Yahudiler) Allah’ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rab edindiler. Oysa bunlar da ancak, bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.” (9/Tevbe:31)

Allah’ın hükmü yerine hocalarının görüşünü yüceltmek; dinin ahkâmına mezhepçi, cemaatçi, grupçu gözlükle bakıp yorumları dinleştirmek, hocaları aşırı yüceltmek yurdumuzda çokça tanık olduğumuz hususlardandır. En canlı örneği, başta “Kâinat imamı” olarak ilan ettikleri Fetö ve bazı şeyhlerin, Allah’a ait nice özelliklere ortak kılınması, ölü âlim ve sofuları bile yüceltip onlardan medet umulması, tipik yahudileşme örneklerindendir. İşte insanoğlu, çoğu zaman kendi cinsinden olan beşerden bazı kimselerin birtakım üstün özelliklere sahip olduklarını düşünerek onları rab konumuna getirebilmektedir.

Ayetteki rahipleri ve bilginleri rab edinip ibadet etmek, Allah'ın helâlini haram, haramını helâl saymaları konusunda onlara itaat etmek anlamına gelmektedir. Yoksa onlar, bilginleri için oruç tutuyor, namaz kılıyor değillerdi. Demek ki herhangi bir insanın, ister bilgin olsun ister yönetici, Allah'ın emir ve yasağına, helâl ve haramına ters düşen emir ve hükümlerine gönülden katılmak, onu Allah’ın kanunlarına ters düşen kanunları koyucu olarak kabul etmek, ona itaat ederek Allah'ın hükmüne muhalefet etmek; onu Allah'tan başka rab edinmek ve ona ibadet etmek demektir. (Elmalılı Tefsiri, IV, s. 2512).

Yaratıcıya isyan etme konusunda yaratılana itaat edilmez.” (Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, İmâre 39, 46) Hakkı bâtıl, bâtılı hak yapmaya çalışanlar, ilim haysiyetinden yoksun birer tâğutturlar. Bu şekilde davranışlar, şirk, küfür ve Allah'tan başkalarını rab edinmek ve onlara tapmaktır. (Elmalılı, IV, s. 2513, 2514). Allah'ın kitabına yetki tanımaksızın helâl ve haram sınırlarını belirleme yetkisini kendisinde görenlerin nefislerini ilâve rab edindiklerini ve onlara, Allah’ın kanunlarına rağmen kanun koyma yetkisi tanıyanların da onları rabler edindiklerini yukarıdaki ayet ve hadislerden öğrenmiş oluyoruz. İşte böyle de yahudileşmememek için teemmül oluna.