Kur'an-ı Kerim'i neden yakıyorlar?

Mehmet Toker

21 Ocak'ta İsveç'te Türkiye'nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Rasmus Paludan isimli bir soytarı, Kur'an-ı Kerim'i yakarak güya kendince bir eylem gerçekleştirdi. Aynı şahıs bir hafta sonra aynı provokasyonu, çelik yelek ve kask giyerek, polislerin çevre güvenliği aldığı bir alanda Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da gerçekleştirdi. Ara ara farklı Avrupalı kişilerin Kur'an-ı Kerim yakmasına da maalesef şahit oluyoruz. Bu eylemler sığ bir provokasyon mu, yoksa derin bir (m)edeniyetin, bilinç altında yatan bir barbarlığın dışa vurumu mu?

Tarih bize çok farklı kesitler sunarak bir kıyas imkanı tanıyor. İspanyollar Endülüs Emevi Müslümanlarının İber yarımadasındaki izlerini silmek için dönemin patriği Ximenes, Kral Ferdinand ve Kraliçe Isabelle'nin emirleri ile Gırnata, Kurtuba, Tuleytula gibi şehirlerde yer alan kütüphanelerdeki bir milyondan fazla kitabı yaktırdığını kendileri itiraf ediyorlar. XIII. yüzyıl başlarında Moğollar, Bağdat başta olmak üzere istila ettikleri İslam şehirlerinde yine milyonlarca kitabı yakarak ya da Fırat Nehri'nin sularına atarak yok ettiler. 391 yılında Patrik Teophile, İmparator Theodosius’tan son büyük akademi olan Serapeion’u kapatmasını ve büyük kütüphanesini yakmasını istemişti. Roma’da Augustus tarafından kurulan kütüphane de 600 yılında yakıldı. Komünizm İhtilalinden sonra, Komünist Partinin, ülkedeki Çarlık Döneminden kalan pek çok kitabı toplatıp yaktırdığı yine kaynaklarda ifade ediliyor. Adolf Hitler, görüşüne uymayan tüm kitapları toplatıp meydanlarda yaktı.

İskenderiye kütüphanesinde yer alan yaklaşık 700 bin kitabı, Amr Bin As komutasındaki Müslümanların yaktığı bilgisi, tarihi açıdan bir iftiradan ibarettir. Çünkü İskenderiye Kütüphanesinin MÖ 48 yılında, Roma diktatörü Sezar'ın emriyle yakıldığı görüşü daha sahih ve sağlam bir bilgi. Kitap yakma, yağmalama dolayısıyla medeniyet taşıyıcısı durumundaki kaynaklara düşmanlığın son örneğini de Amerika'nın Irak'ı işgali sırasında gördük. Bağdat'taki Milli Kütüphane ve Bağdat Müzesi Amerikan askerlerince yağmalandı.

Tarihin diğer bir sayfası da bize şu bilgiyi veriyor. Hz. Ömer döneminden itibaren Arabistan dışına yayılan İslam, yeni fethetmiş olduğu coğrafyalarda karşılaşmış olduğu İran, Hint, Helenistik ve diğer kültürler ile teması neticesinde bu coğrafyalarda, bu kültürlere ait kitapları, Beyt'ül Hikmetler vasıtasıyla Arapçaya tercüme ettirmiştir. Grekçe, Koptça, Süryanice, Farsça, Hintçe ve pek çok farklı dildeki eserler tercüme ettirilerek günümüze kadar ulaşmasında rol oynamışlardır. Dolayısıyla kitaba karşı takınılan olumlu veya olumsuz tavır aslında bir zihniyet ve medeniyet göstergesidir. Şayet ilmi, fikri manada zayıf olanlar, ilme ilimle, fikre fikirle, inanca inançla cevap verebilecek yeterlilikte olmayanlar, fikrin ve inancın taşıyıcısı olan kitaplara düşmanlık eder ve imha etme yoluna giderler.

Okumak ve okumak yoluyla yeni bilgilere, fikirlere, duygulara sahip olmak insanca bir eylemdir. Çünkü sahip olunan bilgi, düşünce ve duygular kişinin hayatını değiştirebilir. Özellikle okumuş olduğu kitap, vahiy ürünü veya ilahi aklın kelâmı ise sadece gözü ve kulağı açmakla kalmayıp kalbi(gönlü) de açan bir işleve sahiptir. Ki tarih boyunca ve günümüzde de bunun çok sarih örneklerini görüyoruz. Tenkîd etmek, nakzetmek, cevâbî mu'teriz kitap yazmak amacıyla bile Kur'an-ı Kerim'i okuyan pek çok insanın okuma serüveninin neticesi hidayetle taçlanıyor. Bu açıdan statükoyu korumak, her olumlu değişimin önüne set çekip insanların bilgi, düşünce ve duygu açısından farklı ufuklara ve iklimlere açılmasını istemeyenler, bunu temin edecek olan kitaba da düşmanlık ediyorlar. Bu kitap insanüstü ilahi aklın, vahiy yoluyla oluşturduğu yani doğrudan inanca, kalbe hitap eden bir kitap olduğu zaman da bu düşmanlık katlanarak artıyor.

Gerek gündemimizi meşgul eden Rasmus Paludan örneği gerekse daha önce Hollanda, Almanya vb. yerlerde gerçekleşen Kur'an yakma eylemleri her ne kadar Müslümanları provoke etmek, uluslararası siyasetin dengesine müdahale de bulunmak, iç siyasette puan toplamak vb. amaçlar taşısa da; son tahlilde barbar bir zihniyetin hortlamasından ve kültürel genetiğin dışa vurumundan ibarettir.

Sanatçı Selda Bağcan bu menfur provokasyona tepki olarak vermiş olduğu bir demecinde: "Siz hiç İncil yakan ya da yırtan bir müslüman gördünüz mü? Ben görmedim, göremeyiz. Böyle olayların bir daha yaşanmamasını dilerim." demiş. Tevrat veya İncil yakan Müslüman göremezsiniz. İslam inancında -her ne kadar tahrif edilmiş olsa bile- Tevrat, Zebur ve İncil asli halleriyle inanılması gereken ve İslam öncesi ilahi dinlerin kitabı olarak kabul edilen kitaplardır. Velev ki Tevrat veya İncil değil, Avesta, Rigveda, Tripitaka bile olsa Müslümanlardan böyle bir eylem sadır olmaz. Çünkü kitaba düşmanlık, (kitap yakma) hele hele kutsal kitap düşmanlığı İslam medeniyetinin kültürel genlerinde olmayan bir davranıştır. Müslümanlar, kaynak açısından en sağlam olan ve 1400 yıldır değiştiril(e)meyen, taklit edilemeyen, benzeri getirilemeyen bir kaynağa sahip olduklarından dolayı inanç ve düşünce noktasında etkilenip kaybetmeleri veya kaybolmaları muhaldir. Şu soru akla gelebilir. Günümüzde farklı fikrî cereyanlara kapılan ya da deizm, ateizm, nihilizm, satanizm gibi inançların etkilediği anne babası Müslüman olan yada İslam toplumu içerisinde doğmuş büyümüş olan gençler var. Bunları nasıl değerlendirilir? Cevap gayet net ve açık: "İslam toplumunun içerisinde doğmuş büyümüş olsa da anne babaları Müslüman olsalar bile aslî kaynaktan beslenmediği için, kaynaktan bîhaber olduğu için, İslam'ı bilgi ve düşünce seviyesinde idrak etmediği için, farklı cereyanlara ve akımlara kapılması mümkündür. Müslümanların kaynakla alakasını kesmek ya da kaynağa düşmanlık işte bu sebebe binaen barbarlar tarafından tercih haline getiriliyor.

Kur'an yakmak; görünüş, işleyiş ve etkileşim açısından sığ bir provokasyon olarak değerlendirilirse bile vahiy kültüründen uzak (neo)paganist insanların barbarlığının dışa vurumudur. "Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır."