Kuraklıktan ziyade bir afet gibi

Seyfullah Koyuncu
Sıcak ve kurak bir hafta ortasından herkese merhaba. Geçtiğimiz hafta sonu benim için oldukça hareketli ve bereketli bir şekilde geride kaldı.
 
Cuma günü mesai bitiminden itibaren Altınekin’e giderek pazartesi gününe kadar kafa tatili yaptım.
 
Tatil dediğime bakmayın. Öyle akarsular, şelaleler, ağaç altı hamak keyfi falan değil. Altınekin bölgesinde ağaç ya da akarsu ara ki bulasın…
 
Toz, toprak, bunaltıcı bir sıcak ve aşırı rüzgarın hakim olduğu kasvetli bir hafta sonu oldu.
 
Hiç hayal ettiğim gibi değildi yani.
 
Çünkü Altınekin bölgesinde bırakın tarlaları, bitkileri ve hayvanları, beton yığınları bile susuzluktan kavruluyor vaziyetteydi.
 
Altınekinliler ise kara kara düşünmekten mi yoksa tarladaki mahsul susuzluktan yanmasın diye güneşin altında çabalayıp durduklarından mı bilinmez, beti benzi kavrulmuş bir şekilde sağa sola koşturuyorlardı.
 
Tüm bu yaşananlardan ötürü, herkes tarlalarına gitmiş, zaten olmayan yer altı suyunu kullanarak kıt kanaat sulama yapmaya çalışıyordu.
 
Benim bütün izlenimlerim bir kenara, sohbet ettiğim herkesin gündeminde “su” meselesi vardı. Bölge çiftçisi gece yatarken, sabah kalkınca her dakika susuzluk tehlikesini konuşuyordu.
 
Anlayacağınız, bölgede durumlar hiç iç açıcı değil.
 
Yaşananlar aslında bir kuraklıktan ziyade bir afet gibi. Zaten çiftçiler de öyle söylüyor.
 
Birçok alanda ekinlerde yanma ve kurumalar gözleniyor. Mısır gibi bazı ürünlerin ekiminin azalmasıyla ise hayvancılığın da olumsuz etkileneceği söyleniyor.
 
Tarım ve Orman Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Güneydoğu Anadolu ve Konya kapalı havzasında il ve ilçe müdürlükleriyle tespit çalışmalarına başlandığı, kuraklıktan olumsuz etkilenen ve sigorta yaptıran çiftçilere ödemeler yapılacağı, su kısıtı olan havzalarda uygulanan tarımsal desteklerle uygun ürün deseninin oluşturulmasının hedeflendiği belirtilmişti. Bu çok isabetli ve doğru bir girişim. Sayın Bakan Bekir Pakdemirli konuyla bizzat ilgileniyor. Devletimiz bu konuda da gerekeni yapacaktır elbette.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan da geçtiğimiz hafta çiftçilere yönelik çok önemli müjdeler vermiş, kuraklıktan zarar gördüğü belirlenen çiftçiler için bazı kolaylıklar sağlanacağını duyurmuştu. Verilen bu desteklerin hepsi karşılık bulmuş durumda. Bu desteklerin artması kuraklığın ve salgının yaşandığı bu yılda üreticiye önemli katkı sağlayacaktır. Çiftçi bunların tümünden memnun ama çiftçinin asıl sıkıntısı susuzluk ve girdi maliyetleri.
 
Devletten, bölgeyle ilgili yapılacak sulama yatırımlarının hızlandırılmasını talep ediyorlar. Sonra da girdi maliyetlerinin düşürülmesi konusunda yardım istiyorlar. Hatta, buğdaya, arpaya ya da ürünlere zam yapılmasa bile, girdi maliyetlerimiz düşürülse daha memnun oluruz diyorlar.
 
Gübre, elektrik, mazot ve tohum fiyatlarına ilişkin bir düzenleme talepleri var. Tarımsal akaryakıt ve elektrik kullanımında vergi alınmasın ya da çok düşük vergi alınsın şeklinde talepte bulunuyorlar. Gübre fiyatlarının ise çok yüksek olduğundan yakınıyorlar.
 
Çiftçilerimizin mazot, gübre, ilaç, yem gibi girdilerini uygun fiyatlı alabilmeleri mutlaka sağlanmalıdır. Yer altı suyu kullanan ve bu kurak dönemde kullanımını daha da artırmak zorunda kalan çiftçimizin, sulama maliyetleri inanılmaz meblağlara ulaşmış durumda.
 
Devletimiz bu konuda gerekeni yapacaktır şüphesiz…
 
Tabi her şeyi de devletten beklememek gerekiyor. Burada bizlere de çok önemli görevler düşüyor.
 
Vatandaşlar olarak bizlerin öncelikle israfa bir dur dememiz gerekiyor. Gıda ve su tüketiminde yarınları düşünmeden hareket etmeye devam edersek seneye çok daha sıkıntılı günler bizi bekliyor gibi.
 
Okullarda, evlerimizde, iş yerlerimizde, sokakta ve her yerde özellikle su tüketimi konusunda acil eylem planlarını uygulamaya koymamız gerekiyor. Hayatımızı suyun kıymetini anlamak üzerine kurmamız gerekiyor.
 
Yoksa bir yudum suya, bir lokma ekmeğe muhtaç duruma gelebiliriz…