Aralık ayının ortasına gelmemize rağmen hava sıcaklıkları ortalamanın üzerinde. Yağış olsa sıcaklığın yüksek olması işimize gelecek ama o da yok. Hafta sonu balkonda kahvaltı yaptık, piknik alanları epey kalabalıktı. Ciddi bir kuraklık yaşıyoruz. Gerçi kuraklığın adı bile değişti iklim değişikliği oldu. Sanki kavramları böyle janjanlı hale getirince bir çözüme ulaşabilecekmişiz gibi(!) Kuraklığa karşı yağmur duasına çıkmalıyız. Biz sıradan insanların elinden anca bu gelir. Faizle alışverişin bu kadar yaygınlaştığı, karaborsacılığın, kul hakkının yenmesinin alenileştiği kısacası itliğin, uğursuzluğun bu kadar arttığı ve insanların azdığı böyle bir dönemde yaşadıklarımız az bile ama çoluk çocuğun ve Allah’ın sevgili kullarının yüzü suyu hürmetine yaşıyoruz bakalım…
Bu hafta ekonomiden bahsetmeyeceğim. Yok, birilerinden çekindiğimden ya da her şey yolundaymış gibi davranacağımdan değil. Yıldık artık, yazdığımız, çizdiğimiz boşuna. Bu kadar ahlâksızın olduğu bir ortamda çözüm bulmak zor. Hükümette sağ olsun serbest piyasa masallarına inanmaya devam edip, gereken müdahaleleri yapmayınca olan yine vatandaşa oluyor. Birçok ürünün fiyatı günlük, hatta saatlik değişiyor. Bizim de bunun normalmiş gibi kabul edip, fiyatına odaklanmayıp, ürünü bulduğumuza şükretmemiz isteniyor. Şükrediyoruz, ama peşine sebep olanlara da galiz küfürlerimizi de eksik etmeden…
Kuraklığın bin türlü nedeni var. Bu işin uzmanına sorsanız atmosferin kirlenmesinden, yer altı suyu kaynaklarının bilinçsiz kullanımından, suyu israf etmemizden falan başlar. Bilimsel olarak haklıdır. Bana göre ise yaşanılan kuraklığın en önemli sebebi insanoğlunun her geçen gün azmasıdır. Koronanın ilk günlerinde millet çok romantikti, evlere kapanınca sözde dünyamızın kıymetini anlamıştık falan. Neticede insanız, kısa sürede her şeyi unuttuk. Kimse kusura bakmasın korona da artık günlük yayınlanan rakamlardan ibaret. Ayda ortalama altı bin vatandaşımız ölüyor ve biz bunu kanıksadık. Her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor. Ölen kişi eğer yaşlı ise o yangında kısa sürede sönüveriyor.
Biz kafamıza göre takılalım, her şeyin sınırlarını zorlayalım ama maddi manevi keyfimiz kaçmasın. Böyle bir şeyin olmayacağı belli. Şu anda geçmişte yediğimiz hurmaların bedelini ödüyoruz. Diyebilirsiniz ki her insan aynı değil. Adam gibi Allah’a kulluk eden, insanlarla ilişkisini dini temeller üzerine kuran, tabiata da gereken özeni gösteren insanlar var. Onların çektiği ne? Maalesef kurunun yanında onlar da yanıyorlar. Zaten şu anda ayakta durabiliyorsak bu o insanların sayesindedir. Diğer türlü ekonominin saçma sapan rakamları, ortalama bir meslek lisesinin bahçesinden daha beter manzaraları gördüğümüz meclisin hali falan da işte bu bahsettiğimiz vasatla örtüşüyor. O partisi bu partisi yok. Mecliste gerçekten bu millete vekillik edecek insan sayısı yüzde onu bulur mu emin değilim.
Bunca olumsuzluğa rağmen hayat bir şekilde devam ediyor. Sıradan insan günlük sıradan hayatını yaşayıp, bugünü de kazasız belasız geçirdik diye şükrederek başını yastığına koyuyor. Çocuklar oyununda, öğrenciler okullarında, işi olan işinde, olmayan derdinde, ev hanımları akşama ne pişireceklerinin telâşesinde. İyi şeyler de oluyor. Çok iyi kitaplar, filmler çıkıyor. Gençler kültür-sanata meraklı. Örneğin Konya’ya ne zaman gelsem Devlet veya Şehir Tiyatrosunda oyun izlemeye niyetleniyorum ama bir türlü bilet bulamıyorum. Oyunların biletleri temsilden günler önce satışa çıkıp neredeyse aynı gün bitiyormuş. Planlamayı bir ay, on beş gün önce yapmak gerekiyor. Gidemesek de o salonların dolu olması bile mutlu olmamıza yetiyor. Yetkililerimiz mümkünse oyunların sergilendiği gün sayısı artırsınlar ki şu kara günlerde biraz daha ışık olabilsinler. Bu arada nazar değmesin Konyasporumuz çok iyi gidiyor. Yüzüncü yılımızda var bir hayalimiz bakalım yolun sonunda ne ile karşılaşacağız.
Daha iyi günlere kavuşmak için dua etmeye devam edeceğiz. Dualarımızla inşallah ilk önce yağışı artırırız, diğerleri de sırayla gelir. Biz sıradan insanların elinden gelen budur. Gerisini Allah bilir. Ondan gayrisinden umudumuz yok.