‘’Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.’’ FETİH, 7
***
1915, Çanakkale…
Kar tanelerinin çiçeklere toz serper gibi savrulduğu, çılgın rüzgarların kamçısı altında kabarmış, köpürmüş denizin yalçın kayalara gürül gürül atılışı gibi gökten mermilerin yağdığı, yerden ateşlerin fışkırdığı mahşer meydanı… Et ile demir, ateş ile su kapıştı... Derelere daldırılan mataralara kan doluyordu… Şimşek, yalın bir kılıç, yırttı gecenin ipek kumaşını.
Gök, yaralı bir martı, süzüldü denize…
Kükremiş aslanlar gibi düşman siperlerine atılan, ince birer karanfil gibi başı göğe uzanan Mehmetçiklerin, arş-ı delen Allah nidaları ufku sarmış, düşman zırhlılarının top seslerini bile bastırdığı esnada, bulunduğu gözetleme kulesinden, süngü hücumlarını heyecanla izleyen bir kumandan, arkasında duyduğu ayak sesleri üzerine başını çevirince karşısında sararmış yüzlü askeri buldu.
Daha “Neyin var?” diye sormasına gerek kalmadan, saçları buğday sarısı asker müthiş gerçeği anlamasına yetecek bir hareketle kolunu öne uzatmıştı. Dehşetle sarsıldı kumandan! Bileğinin dört parmak kadar yukarısından parçalanmış, kanlar içinde sol kolu sallanıyordu. Elinin yere düşmemesini ancak zayıf bir bağlantı damar engelliyordu. Askerin gözleri, içleri kaynar su dolu birer cam bilye gibi kımıldadı, Ay eğilip secde ederdi gecenin karanlık seccadesi üzerinde. Kan damlalarıyla kaplı yumuşak göğsü, körük gibi inip kalkıyordu. Tunç kızılı yanakları alevden kızaran asker dişlerini sıkarak acısını yutkunmaya çalışırken cebinden çıkardığı sivri uçlu çakıyı uzattı ve:
- “Şunu kesiver kumandanım” dedi.
Dağları, denizleri, gökleri titreten bu sözü duyunca, kara elmas gibi parlayan gözlerini kısıp,
bir an durup soluklandı, kumandan. Limonküfü tonlarındaki saçlarından, kamaşan gözlerine süzülen teri elinin tersiyle şöyle bir silip devam etti. Yüreğindeki sızı, kirpiklerde çağlayan su oldu.
Bir teselli olsun diye:
- “Üzülme Çavuş, Allah bedenine sağlık versin,” diyebildi…
Yıldızlar karanlık surların burçlarında sendelerken, asker, yere düşen eline, elsiz kalan koluna ve akan kanına bir müddet sessizce baktıktan sonra, başı lale çiçeği gibi dik, süt mavisi şahin gözlerini ateş ve duman içindeki ufka doğru çevirdi ve dua mırıldanır gibi suları çekilmiş dilinden şu kelimeler döküldü:
– ‘’Feda olsun kumandanım. Vatan sağ olsun!’’
- ***
Vatana hediye edilmeyen canlar değersizdir. Bulutlara doğru alemlerini kaldırmış minarelerden, bin direkli muhteşem bir gemi gibi azametle duran, ‘’En yüksekten yüksek’’ Türkiye toprağını kanlarıyla suladılar, Su içerken, suda yüzünün aksini görünce, aksini kucaklamak üzere ırmağa kendini bırakıp boğulan nergisler gibi atıldılar cephelere, bir gül bahçesine girer gibi girdiler
kara toprağa...
Kardeşler! Bu ülkede üç şeye kına yakılır. Biri kurbanlık koça, Allah'a kurban olsun diye.
Biri gelin olup giden kıza, namusuna kurban olsun diye.
Biri de askere gönderilen evlada, vatana kurban olsun diye…
Pamuk elleriyle minik serçeyi okşayan çocuk şefkati ile sevdiğimiz, esmer buğdaydan alın teri ve özveri ile yapılan taze ekmek gibi öpüp kokladığımız aziz vatan toprağının Kadr-i kıymetini bilin. Güneş tanyerinin salıncağında salınırken, mavi bulutlardan düşen bir damladır, vatan;
kızıl bir lalenin yanağına…
Tarihi ve kültürü, şan ve şerefle dolu bu kutsal vatan toprağının hamuruna karışan kadirşinas Türk, Kürt, Alevi, Sünni askerlerin üzerinde kır çiçeklerinin açtığı, taze kokulu kekiklerin kapladığı Cennetin adıdır, Türkiye. Türkler ve Kürtler... Kardeştir. Dosttur. Kaç kıtanın orduları dikildi karşılarına, kaç dünyayı durdurdular, kaç zaferi avuçlarıyla göğe kaldırdılar, el ele…
Bu ikisi o kadar birbirine aittir ki; imkânsızdır onları ayırmak; Çünkü Türklerin ve Kürtlerin kanında Türkiye’nin toprağı; Türkiye’nin toprağında Türklerin ve Kürtlerin kanı vardır...
Kardeşler! Vatan için yaşamasını bilmeyen, vatan için ölmesini de bilemez…
- ***
Bir gün herkes anlar,
Ballar balı Türkiye’nin kıymetini…
Ama gidince,
Ama bitince,
Ama kaybedince…
Kısaca; iş işten geçince!...
- ***
Dünyayı Durduran Şehitlerimizin Aziz Hatırası önünde saygıyla eğiliyorum;
Ruhları Şad, Mekanları Cennet Olsun, İnşallah.