Bir şeyin kıymetini onu kaybedene sor derler doğrudur.
Hasta olana sağlığı, yaşlı olana gençliği, zengin olup sonra yoksullaşan birine parayı.
Velhasıl gerçek değeri, vaktiyle yaşayıp daha sonrasında kaybeden anlar.
Manevi değerler içinde durum böyledir.
“Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen Akif ne kadar da haklıdır.
Bağımsızlık mücadelesini, yaftalarla dışlanmak olarak ödeyen yurdum insanı, vatan sevgisini komşularına evini açarak gösteriyor.
Gerçi geçmişte de acı hikâyelerin hem şahidi hem ev sahibi olduk.
1900’lerde Kafkasya’da başlayan Balkanlar’da devam eden mülteci hikayeleri sınır komşularımızda daha vahim şekilde yaşanıyor.
İster seyirci olalım, ister yardımcı, sevelim ya da sevmeyelim ortak nokta şu ki bilmediğimiz yaşamlar hakkında ahkâm kesmek insanlıkla bağdaşmaz.
Bir dönem Suriyeliler üzerinden hükümete döndürülen abartılıp defolup gitsinler şekline çevrilen tepkiler vardı.
Sahile vuran minik bedenler, iki tane soysuzun biri doğmamış bebekle birlikte anneyi katletmesinden beri söylemler daha insanca.
Gerçi ben kimsenin düşüncesini değiştirdiğini sanmıyorum.
Neumann’ın Suskunluk Sarmalı diye bir modeli var ya mülteciler konusunda onu yaşıyoruz.
Toplumun rengine göre içindeki kini açığa vuranlar var. Eğer üzülme empati duyguları hakimse kenara çekilip susuyor, ufak bir olayda açığa çıkıyorlar.
Bir önceki yazıda da belirtmiştim. Öyle insanlar sosyal medya da daha bir aktifler.
Sınırsız bir özgürlüğü, belki ilgi çekmek ya da zihniyetlerini ifade etmek maksadıyla kullanıyorlar.
Hala aklımdan çıkmaz.
Özel kuvvetlerde oğlunu şehit vermiş bir babanın vakur duruşuna karşı ne hükümet yalakalığını bıraktılar. Ne para gözlülüğünü.
Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu bilmeyenler babayı nasılda suçlamıştı.
Oğlunun sevgisini, özlemini şahadetiyle aşmaya çalışan imanın gereklerini yapan bir ataya haddi aşan eleştiriler necaset dolu gönüllerin dışa vurumu.
Küfür öyle keskin bir kokuyla açığa çıktı ki Koku kitabındaki olağanüstü bir buruna ihtiyaç yok.
Yüreğinde azcık vatan ve iman sevgisi olanlar metrelerce uzaktan bu necisliği duyumsayabilir.
Küfrün kokusu savaşlarla, el uzatılan masum çocuklarla, mazlum gözyaşıyla kainatı kuşata dursun bizler kendi iç dünyamızda olmadık sıkıntılarla yaşıyoruz.
Ne diyelim bu durumu yalnızca hissedeceğimiz değil rahatsız olacağımız günlerinde gelmesi temennisiyle.
Etki-Tepki Diğerleri…
Uzun yıllar önceydi. Bir öğrenci evinde yılbaşı kutlamalarına karşı “Hadi bizde Kur’an okuyalım” diye toplanmıştık
Saat gece yarısı oldu.
Evin karşısında beş yıldızlı otel havayi fişekler patlıyor.
Geri sayımın çığlıkları sokaklara taşarken Kur’an okuyan arkadaşta biraz daha sesini yükselterek dış sesleri engellemeye çalışıyordu.
Şimdi gülümseyerek hatırlarım
Zamanla dinginleşen duygularla, daha sakin düşününce, ne gereği vardı diyor insan.
Bir yılbaşı akşamı da Azerbaycan’ın birlik ve beraberlik programına katılmıştım. Güzel programdı hatırlarım.
Ama kendim için her iki durumu da gençliğin ya da geçmişin cehaleti olarak görürüm.
Neden derseniz?.
Cevabı gayet basit
Davranış biçimi olarak tepkisel olduğundan.
Mümkün mertebe toplanıp Kur’an dinleyip hayatımıza yansıtmaya çalışmaya Eyvallah ama sırf “Ülen onlara inat bizde böyle bir program yapalım” demek kısmı yanlış.
Tek millet iki devlet dediğimiz kadim dostumuz Azerbaycan programlarına katılmak her daim olmalı fakat bu Aralık ayının son gününe geldiği için yapılmamalı.
Bağlayacağım nokta şu ki.
Tepkilerimiz, yapmamız gerekenler eğer davranış şekline dönüşmüyorsa ve sırf reaksiyonel olarak gelişiyorsa çözüm odaklı olmaz.
Kudus’ün başkent tanınmasına bağlayalım mevzuyu.
Bir kısım “Bu hain Araplar var ya yok bizi şöyle sattı böyle ihanet etti” deyip bilmeden yada bilerek İslam düşmanlığı peşine düşmüş, diğer bir kısım da anlık reaksiyon tepkilerde.
Ülke olarak samimiyet ekseninde kim ne yapmalı sorusu birey olarak bizlerin tepkisellikten çok olması gereke davranışları sindirerek hayatımıza yansıtmamıza bağlı.
İsrail ürünlerini tercih etmeme hane olarak yapılabileceklerden. Tohum ihracatı konusunda ise İlber Hoca’nın ne güzel tespitlerde bulunmuş.
Ayosofya’nın cami olrak ibadete açılması ise Kudüs tepkisinden ziyade olması gereken bir durum.
Belki incirlik kapatılması etki-tepki biçiminde olabilir. Ama hayalprest olmayalım
İncirliğin kapatılması istenen ama gerçekleşmeyeceği şimdilik net olan bir hayal.
İslam coğrafyasının göbeğinde, bir buçuk Müslüman dünyasına karşı İsrail bu şekilde davranabiliyorsa ve tüm bunları A.B.D Başkanı, ermeni lobileri geçtim hain peşmergeler üzerinden gerçekleştirebiliyorsa, nasıl bir hedefleri yad akıl oyunu oynadıklarını kestirmek güç.
Net olansa korkak oldukları ve tepkiye göre hareket ettikleri.
Bence onların Yahudiliğinden ve yaptıklarından önce kendi Müslümanlığımızı sorgulamamız lazım.
Yoksa günlük haftalık hadi abarttım aylık tepkilerle anca kendi gönlümüzü avutuyoruz.