Devlet kural koyarken, yetkiyi kanundan alır. Kanun ise Millet Meclisi’nden neşet eder.
Devletin yaptığı her düzenlemenin, başta kamu adına fayda gözetmek olmak üzere, düzen ve intizam sağlama niyetli olduğu, genel kabulümüzdür.
Genel kabulümüz bu olmakla beraber, devlet adına hareket etme yetkisi alanların yanlışlarına şahit olmayanımız da yoktur, sanırım.
Meramımıza kapı aralayan bu girişten sonra, talebimizi satırlara dökelim:
‘Köy’ kavramını kaybetmemeliyiz.
Kaybettiğimizi de nereden çıkardınız, diyecek dostlar olursa, şu kısa hatırlatmayı da yapmış olalım.
2014 yılı 31 Mart’ına kadar Türkiye’nin her ilinde köyler vardı. 6360 sayılı Kanun ile, büyükşehirlerdeki bütün belde belediyeleri kapatıldı ve bütün beldeler ve köyler mahalleye dönüştürüldü.
Büyükşehirlerde köy kalmadı. Belde belediyeleri mahalleye dönüştürülürken, belediyelik olmayan bütün köylerin isim uzantıları da mahalle yapıldı.
Yapıldıysa ne olmuş canım, diyenimiz var ise, yazımızın bundan sonrası için vaktini heba etmesin.
Köy kavramının yerini mahalle kavramının tutmadığını düşünenler için hissiyatımızı paylaşmaya devam edelim.
Mevzubahis kanun çıktığı zaman da ifade etmiştim, bundan 6-7 yıl önce sosyal medya aracılığıyla da köy yerine mahalle kavramını kullanamayız diye paylaşmıştım. Takip eden dostlar bize hak verecektir.
Peki, neden köy kavramının yerini mahalle kavramı karşılayamaz?
Çok kısa ve can alıcı bir cevap vereyim:
Şiire sevdalı olanlar, bugüne kadar ‘köy’ üzerine yazılmış şiirlerdeki köy kavramını çıkarsınlar ve yerine ‘mahalle’ kavramını koysunlar. Sonra ellerini kalplerine koyarak hissiyatlarını yoklasınlar.
Bir boşluğa düştüğünü hisseden kalp sahipleri, bizim gibi düşünen his sahipleridir.
Merhum Abdurrahim Karakoç üstadımızın ‘Üşüyenler’ şiirinden dört dize:
Ses verir aktıkça ağlarcasına.
Göl olur gözyaşı gönül tasına.
Her sabah kuşların uyanmasına,
Her köyün bağrında bir pınar üşür.
Bağrında pınar üşüyen köyün yerine mahalle kavramını koyarsak, o pınarları kurutmuş oluruz.
Köy, kültürümüzün en vazgeçilmez kavramlarından biridir. Köy kadimdir, tecrübedir, yaşanmışlıklardır ve bir anlamda başlangıçtır.
Mahalle, daha dünkü çocuktur.
Köy samimiyet ve hamiyetperverlik anlatır. Mahalle resmiyet, kargaşa ve sıradanlık kokar.
Köye duyulan özlem, mahallede daralan nefes demektir. O nefesi, ancak köy açar.
Literatür, köy üzerine yazılmış şiirler, şarkılar, romanlar, hikayeler ve menkıbeler ile doludur.
Mahalle için böyle bir zenginlikten bahsetmeye imkân yoktur.
Köy kavramındaki sıcaklık ve kucaklayıcılığı, resmiyet ve sıradanlık yüzünden mahalle kavramında bulamazsınız.
Her şeyden öte, köye alışmış dillere zulümdür, mahalle dayatması.
Çok uzun zaman önce belediye olmuş köyler bile isimlerinin uzantısını dillerde köy olarak yaşatmışlardır. Örneği kendi köyümden vereyim.
1968 yılında belediye olmuş Dedemköyü, 2014 yılında belediyeliğini kaybetmiştir ama 1300’lü yıllardan bu yana köy olarak anılmaya devam etmektedir.
Her ne kadar, arkasına mahalle kavramı iliştirilse de dillerdeki eğretilik hemen fark edilmektedir ve insanımız köy kavramının sıcaklığından vazgeçecek değildir.
Benim köyüm için geçerli olan bu durum, inanıyorum ki, köy ile hemhal olmuş bütün köylüler ve şehre göç etmişler için de aynı ahval üzeredir.
Köy, aynı zamanda bir yerel yönetim birimidir. Adem-i merkeziyetçilik, tebaanın fikrinden haberdar olmanın en önemli yollarından biri ise, kendi içinde bir yönetim olgusu olan köy kavramının yaşatılması, demokrasimiz açısından da elzemdir, diyebiliriz.
Ne yapılmalı?
Çözüm çok basittir.
Köylünün diline vurulan pranga çözülmelidir. Bin yıllık köyler, köy olarak yaşamaya ve köy kavramını yaşatmaya devam etmelidir.
Devlet adamlarımız, köylerimizi mahalle yapan kanunda küçük bir değişiklik yapmalı, mahalle kavramının yerine ‘köy’ kavramı geri konulmalı ve kapanan belediyeler yüzünden ‘köy’ kavramının kapısına kilit vurulmamalıdır.
‘Köy’ kavramının tatlılığının, köyü mahalle yapılan köylünün damağına verdiği lezzet geri verilmeli ki, köylüm dimağını sağlam tutsun.