Birkaç gün önce Nijerya açıklarında bir Türk gemisinin korsanlar tarafından rehin alındığı bilgisi son dakika haberi olarak ekranlara yansıdığında birçok kişi gibi benim aklıma da şu tür sorular geldi:
Gemimizi hedef alan gerçekten de fidye almak isteyen korsanlar mı?
Yoksa bu işin arkasında Türkiye’ye mesaj vermek isteyen bir ülkenin istihbarat teşkilatı mı var?
Saldırıya uğrayan Mozart isimli gemi yabancı bandıralı fakat işletmecisi ve mürettebatı Türk.
Hain saldırı sırasında Azerbaycanlı bir denizci hayatını kaybederken, geminin 4’üncü kaptanı Furkan Yaren de ayağından yaralanmış.
Haydutlar ayrıca rehin aldıkları denizcileri darp etmişler.
“Korsanlar Liberya bayrağı taşıyan geminin işletmecisinin ve mürettebatının Türk olduğunu önceden biliyor muydu?” sorusunun cevabı da önemli.
Olayın öğrenilmesinin ardından Türkiye, korsanlar tarafından rehin alınan 15 denizciyi kurtarmak ve sağ-salim ülkelerine dönmelerini sağlamak için tüm imkânlarını seferber etti.
O bölgelerde bazı grupların korsanlık faaliyetlerinde bulunduğu doğru.
Yani gemiyi kaçıranlar hiçbir politik amacı olmayan ve sadece yüklü miktarda fidye koparmak isteyen sıradan korsanlar olabilir.
Fakat diğer ihtimalleri de göz ardı etmemek gerekiyor.
Nihayetinde istihbarat teşkilatlarının terör örgütlerini ve yerine göre mafya türü yapılanmaları kullandığı bilinen bir gerçek.
Türk gemicileri rehin alanların korsan olması arkalarında başka bir gücün olmadığı anlamına gelmez.
Herhangi bir istihbarat örgütü bir çanta dolusu parayla onlara bu saldırıyı yaptırmış olabilir.
Türkiye’nin son yıllarda izlediği aktif dış politikadan ve Afrika’da etkinliğinin her geçen gün artmasından birilerinin rahatsız olduğu biliniyor.
Şayet saldırı sıradan bir korsanlık olayı değilse o ülkelerden biri Türkiye’ye mesaj vermek istemiş olabilir.
Bütün bu seçeneklerin Ankara’da masaya yatırılarak en ince ayrıntısına kadar değerlendirileceğine ve ona göre bir karşı adım planlanacağına inanıyorum.
Bir ara Afrika’nın doğusunda Somalili korsanlar gemilere kâbus yaşatıyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri orada yürütülen korsanlıkla mücadele faaliyetlerine aktif olarak katıldı.
Şimdiki olay Afrika’nın batısında ve gerekirse orada da Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında benzer bir mücadele verilebilir.
Fakat kısa vadede gemilerimizin güvenliği için önlem alınmalı.
Korsanlar genelde çok kalabalık gruplar halinde saldırmıyor.
Çoğu saldırıyı silahlı üç-beş kişi gerçekleştiriyor.
Tedbir olarak gemilerde mürettebatın dışında profesyonel ve iyi yetişmiş birkaç güvenlik görevlisi bulunabilir.
Devlet riskli bölgelerden geçecek gemiler için böyle bir şart koşabilir.
Özel güvenlik şirketlerinin yetiştireceği elemanlar, hatta çalışabilecek durumdaki emekli özel kuvvet askerleri ve polisleri bu işte görevlendirilebilir.
En azından yardım gelene kadar gemiyi korurlar.
Küresel aktör olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye’nin Afrika’daki ve dünyanın diğer bölgelerindeki varlığı geçici değil kalıcı.
Dolayısıyla vatandaşlarını ve çıkarlarını korumak için gerekli her türlü tedbiri de almalı.
Benzer olayların tekrar yaşanmaması için bunu yapmak zorundayız.
Aksi takdirde eline her silah alan üç-beş baldırı çıplak gemilerimizi hedef alır ve vatandaşlarımızın hayatını tehlikeye atar.