Çin’de ortaya çıkan korona virüsü bütün bir dünyayı etkilemeye devam ediyor. Binlerce insan ölüyor, binlercesi bu bulaşıcı hastalığın pençesinde kıvranıyor. Henüz bir tedavisi bulunmuş değil. Nereye kadar da gideceği belli değil. Sosyal, psikolojik, ekonomik ve kişisel hayatları derinden etkiliyor. Ülkeler birbirlerinden izole olduğu gibi, ülke insanları da birbirinden sosyal izoleye tabi tutuluyor. Bulaşıcı hastalık bittiğinde yeni bir dünya ve farklı bakış açılarıyla karşı karşıya geleceğiz. İş çok ciddi, şakası filan da yok.
Ekonomi ve teknoloji alanda en güçlü devletler bile yoksul ülkelerle eşitlendi. Diğer zamanlarda kibirli davranışlarından yanına varılamayan ve güce tapan ülkeler bile aciz. Ürettikleri nükleer silahlar ve balistik füzeler virüs karşısında işe yaramıyor. Gözle görülemeyen, ancak ultra mikroskoplarla görülebilen virüse karşı önerilen çareler arasında; “hijyene dikkat et, maske ve eldiven kullan, sosyal mesafeyi koru, sokağa çıkma ve evde kal” gelmektedir.
Korona virüsün hayvanlardan insana mutasyon yoluyla bulaştığı söyleniyor. Bütün araştırmacılar, bu hastalığın Çin’in Wuhan şehrindeki Huanan deniz ürünleri pazarından yayıldığını dile getiriyor. Çünkü Çin'deki ilk vakalar, pazarda çalışan ve buradan alışveriş yapan kişilerde tespit edilmiştir. Sonra da virüsün mutasyona uğramasıyla birlikte hızla insandan insana bulaştığı görülmektedir. Çare, en kısa zamanda aşısının bulunması.. Maalesef ilacın kullanılır hale gelmesi için bir, bir buçuk seneye ihtiyaç olduğu ifade ediliyor. O zamana kadar nice canlar gidecek demektir. Rabbim bu afetten bütün insanlığı korusun.
Elbette bu hastalığa, kader deyip geçilmemeli. Yüce Allah her hastalığın çaresini de yaratmıştır. Bilim adamlarına düşen bunu bulup insanlığın hizmetine sunmaktır. “Atın ölümü arpadan olsun” ya da kaderimde varsa başıma gelir, gibi tavırlar içine girmek de doğru değildir. Bize düşen tedbir almaktır. Bu tedbirlerin başında sağlık bakanlığının tavsiyeleri gelir. Bu tavsiyeler ortak uzmanların tecrübesidir. Bizler de bugün bu tavsiyelere harfiyen uymak zorundayız. Nasıl ki Hz. Peygamber (a.s) bulaşıcı hastalıklarla ilgili olarak: “Bir yerde veba ve benzeri bulaşıcı hastalık çıktığını işittiğiniz zaman o yere girmeyiniz. Bulunduğunuz yerde böyle bir bulaşıcı hastalık varsa, oradan da çıkmayınız” (Buhari Tıp 19) buyurmuşlardır. Sahabe-i Kiram’ın büyükleri de Hz. Peygamber (a.s)’ın bu tavsiyelerine uymuşlardır. Bunlardan birisi de Hz. Ömer (r.a)’dır. Şam’da veba salgınının çıktığını duyduktan sonra Şam’a gitmekten vaz geçmiş, orada bulunanların da oradan çıkmalarını yasaklamıştır. Bu bir tedbirdir. Halife Ömer (ra)’in bu tavrı karşısında ünlü İslam komutanı Ebu Ubeyde b. Cerrâh (r.a)’ın: “Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun Ya Ömer?” itirazına karşılık, O, “evet, Allah’ın kaderinden, yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz” demiştir. Bu olayda da görüldüğü gibi, tedbir, tevekkül ve dua önerilmektedir.
Netice olarak, bugün korona virüsü bütün bir dünyayı sarmış, kırıp geçmektedir. Bize düşen kendimizi bile bile tehlikeye atmamak için devletin uyguladığı tedbirlere riayet etmektir. Bu durum “sedd-i zerîa” olup, İslam fıkhına da ters değildir. Ülkemizde de 10 Mart’tan itibaren tespit edilen pozitif korona vak’alarında artma görülmekte, yüzü geçmiş kardeşimizin vefat ettiğini öğrenmekteyiz. Duamız, az hasarla kısa zamanda bu hastalıktan kurtulmaktır.
Rabbim bizim ve bütün insanlığın üzerinden bu belayı def eylesin, sağlıklı ve ferah günlere bizleri ve insanlığı en kısa zamanda kavuştursun!..