Bugün dünyanın birçok bölgesinde ve özellikle Ortadoğu başta olmak üzere halkı Müslüman coğrafyalarda zulüm had safhada devan etmektedir. Dünyanın müstekbir-zorba güçleri, bu coğrafyalarda, yerli işbirlikçilerle kurdukları zulüm düzenlerini acımasızca sürdürmektedirler.
Bu mazlum coğrafyanın haline bakın. Hem yerli zalimlerin zulmü altında inlemekte, hem de yabancı zalimlerin zulmü altında... Hem içerden ihanete uğramaktalar, hem dışardan… İçerdeki hainler olmasa, dış hainler fırsat bulamayacaklardır. Eğer halkı Müslüman bir ülkede dış zulüm varsa, kesinlikle oranın zalim idarecilerinin, küresel egemen güç odaklarıyla işbirliği vardır. Al sana Suudi Amerika veliahtı Muhammed Salman ve Katar hariç diğer ufacık Arap devletçikleri, mesela Birleşik Arap Emirlikleri gibi… Bu ülkelerin; paraları çok, akılları kıt yöneticileri, baş zalim Amerika’nın eyalet valileri gibi çalışırlar.
Dünyanın doğusundaki zalim de Çin’dir. Egemenliği altındaki Müslümanlara akıl almaz işkenceleri reva görmektedir. Doğu Türkistan'daki halka uygulanan zulmün tek sebebi, halkın Müslüman olmasıdır. Oruç tutmak, namaz kılmak ve evlerde Kur’an bulundurmak, bu ülkede büyük suçtur.
Çin Devleti, bölge üzerindeki hâkimiyetini kuvvetlendirmeye karşı en büyük engel olarak halkın İslamî kimliğini görüyor. Halkı İslam'dan vazgeçirmek için her türlü yıldırma ve baskı yöntemini kullanmaktadır. Asimilasyonu gerçekleştirmek için zorla bir Uygur Müslüman kızı Çinli ile evlendirmeler, eğitim kamplarında yapılan işkenceler, kızları kaçırıp bilinmeyen yerlere götürmeler ve her Müslüman Uygur evine bir Çinli erkek yerleştirmeler, bunların en iğrençlerindendir.
Zalimin ve mazlumun din ayrımı yapılmaz. Zalim her yerde zalimdir. Zulmeden kişi; müşrik, kâfir hatta Müslüman da olabilir. Niteliği zulmetmesine engel değildir. Zalim hangi dine mensup olursa olsun engellenmeli, mazlumun da inancı sorgulanmadan sahip çıkılmalıdır.
Bugün dünyadaki zulümleri yapanlar, güce tapan egemen odaklar olduğu için onların bu barbarlıklarına dünyada “DUR” diyecek meşru bir güç yoktur maalesef… “Dünya beşten büyük” olmasına rağmen, dünyada adeta bu beş müstekbir zalimlerin dedikleri ve yaptıkları geçerli. “Bozacının şahidi şıracıdır” misali alicengiz oyunu alıp başını gidiyor. Bütün bu zulümler, yapanların yanına kâr kalıyor gibi görünüyor. Ama durum hiç de öyle değil. Çünkü dünya sahipsiz değildir. Onu yaratan ve bütün yapılanları görüp gözeten bir Allah var. Allah’ın da kendince bir hesabı ve zamanlaması var. Hiçbir zalimin ve o zalime destek verenlerin yaptıkları yanına kâr kalmaz.
Zalimlerle ilgili Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:
“Sakın, Allah'ı zâlimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Sadece Allah onları, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (14İbrahim:42).
“Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir.” (26Şuara 227).
Bu ayetlerden anlamaktayız ki Allah, yapılan zulümlerin cezasını ya ahirete erteler, orada en acı bir şekilde verir, ya da “nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir” ifadesinde ortaya konduğu gibi -ahiretteki cezası saklı kalmakla beraber- dünyada da bir ceza ile cezalandırır. Yani Allah, mühlet verir fakat ihmal etmez.
Rasûlullah (sav) de bu konuda şöyle buyururlar: “Zulümden kaçınınız. Çünkü zulüm kıyamet gününde karanlıklar gibi karşınıza çıkar…” (Müslim; Bir, 56)
Başka bir hadislerinde de; “Hiç şüphesiz Allah zalime imkân tanır, onu yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez” buyurdular ve sonra “Rabbin, haksızlık eden memleketleri yakaladığında, O'nun yakalayışı işte böyledir. Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir” (11 Hud suresi 102) ayetini okudu. (Riyazü’s Salihin, Hadis no:207)
Bu hadis “Allah, zalime mühlet verir ancak ihmal etmez. O, azap vermekte acele etmez. Ancak azap verdiğinde, azabı şiddetli olur” mesajını vermektedir.
Rasûlullah (sav), uzunca bir hadisinin bir yerinde “Rabbimden bizi, bizden önceki ümmetleri helak ettiği şey ile/topluca helak etmemesini istedim, bunu bana verdi” (Müslim, Fiten 5; Tirmizi, Fiten 14) buyurmuşlardır. Peygamberimizin bu kabul edilmiş duası gereği Allah, emirlerini hiçe sayan, peygamberlerini yalanlayan, yeryüzünde zulmü yaygınlaştıran geçmiş toplulukları toptan yok ettiği gibi Muhammed (a.s)'ın davet ve icabet ümmetini toptan yerle bir etmiyor. Yerel uyarı ve belalar veriyor.
İşte ben, korona virüsünü bu gözle okuyorum. Çin başbakanı "Çin'i durduracak hiç bir güç yok" demişti. Allah, Çin'i gözle görülemeyecek korona virüsüyle dize getirdi.
Bu dünyada hiçbir şey boşuna değildir. Her şey Allah’ın bilgisi, hikmeti, muradı ve yaratması ile gerçekleşir. Korona virüsü, zalim Çin’in, Uygur Müslümanlarına yaptıklarının dünyevî karşılığıdır ve bu zulme seyirci kalan dünyayı da tehdit etmektedir.
Virüsün dize getirme olayı, Çin resmi makamlarının iddia ettiği rakamlarla sınırlı değildir. Oğlu Çin’in Guanguzu kentinde genel cerrah ihtisası yapan bir baba, oğlundan aldığı haberi aktarıyor. “Olay, haberlerde duyduğunuz gibi değil, 25 milyon enfeksiyon, 40 bin civarında ölü var. Virüsün çıktığı şehrin bom boş olması, ölenlerin çok olmasındanmış. Korona virüsü, bilinen virüslerin hiç birinin formunda değilmiş. Girdiği vücutta mevcut bulunan bakteri ve virüsleri harekete geçirerek insanları hemen öldürüyormuş. Bilim adamları da ne yapacaklarını şaşırmış durumda.”
Alma mazlumun ahını, çıkar âheste âheste. Zulüm ile âbâd olanın akıbeti berbat olur. Başta ABD olmak üzere diğer zalimler de layığına kavuşur inşallah.
İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri de helak etme Allah’ım!!!
Zalimler için yaşasın cehennem.