Nefes almakta güçlük çekiyorum, kalbim sıkışıyor. Yalnızım ve bu yalnızlığıma bir anlam veremiyorum. Bununla da kalmıyor yürüyemiyor, koşamıyor ve konuşamıyorum. Tek yapabildiğim şey olan biteni sessizce seyredebilmek ancak olayın başkahramanı benim. Bir ağaç altındayız çınar olmalı, gerçi ben ağaç türlerini çokta bilmem, bunu bir eksiklikte saymam benim için ağaç, ağaç olduğu için güzeldir. Ama bu çınar olmalı, hatırlıyorum ders kitaplarımdan.
PAŞA DAİRESİ
Paşamın yaşadığı panik bozuklukların tamamını hesaplayıp tek bir faturada strese keselim desek, hesaba kesin itiraz eder.
Büyük bir ağaç, insanlar var, telaşlılar, korkmuşlar sanırım. Ürkek bakışlara hedef oluyorum, çocuklarda var, elleriyle beni işaret ediyorlar. Çocuklardan biri elinde bir çiçek, gelincik mi ne acaba? Bana uzatıyor, alamıyorum. Bileklerimde paslı bir demir, vefasız bir soğukluk, çocuk elime tutuşturuyor. Teşekkür etmeliyim oysa hem öyle masum bir çocuk ki, masmavi gözleri ve tombul yanaklarıyla ne kadar da sevimli Allah’ım!
OLTANIN UCU
Herkes kendini güvene almak istiyor, güvende olmak iyidir de güven vermek has adam işidir.
Kalabalık çoğaldı, kadınlar, kızlar toplaştı, yanık bir türkü var dillerinde yok türkü değil belki bir ağıt. Ölümle mi ilgili, anlamaya çalışıyorum, tek kavradığım bir gencin hüzünlü hikâyesi. Kelli felli adamlar bir araya geliyor, yüzlerinde donuk bir ifade, kızgında olmalılar.
BİRKAÇ DİZE ŞİİR
Ümitlerimden
arta kalan zamanımda,
kinle uğraşıyorum ve nefretle,
Eylül tadında
gün gelip yeşermesinler,
heveslerin insancıl tarafına
kalem kırmasınlar diye.
Bedir okçularından,
akıncıların avuçlarına
süzdüğüm aziz kıvılcımları
harmanlıyorum
zakkum kokulu tütsüler üstüne
güneş renkli Bilaller
İbrahim ateşiyle kızmış
madenler iliyorum yollarına
ki erisinler
Hakan BAHÇECİ
Tek başına, anlamsız, hesapsız kelimeler duyuyorum. Benimle ilgili olamaz, olmamalı. Gülenler de var halime, soramıyorum. Kahredenler var mazime, itiraz edemiyorum. Kekik kokusu dolaşıyor arasında insanların ama en iyi ben hissediyorum kokusunu kekiğin, eminim.
Kulaklarımı sağır edecek bir uğultu çöktü. Kadınlar sustular, uğultu dindi, güneş batmak üzere ama bu kızıllık hiçte alışık olmadığım bir manzara. Şimdi duyabildiğim uzak çakal sesleri, köpekler dalaşıyor birde.
SÖZÜN NAMUSU
Birisi size. "Dürüst insan diye bir şey yoktur" derse, o kimsenin bir düzenbaz olduğuna inanın. George Berkeley
Adamın biri ağaca ve dallarına bakıyor, elinde uzunca bir urgan, bir diğeri yanında o da bir kütük taşıyor. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi. Adam ipi oldukça kalın bir dala atıyor, halka yapılmış ve düğüm atılmış tarafını bir hamlede yakalıyor, diğeri kütüğü ipin tam altına bırakıyor. Şimdi hiç bir ses duymuyorum ama korkum çoğalıyor, elimdeki gelincik yere düşüyor, adam gelinciği ayaklarıyla ezip geçiyor.
KALEMİN SADAKASI
Allah Resulü buyuruyor; "Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır."
(Buhari, Büyu 1)
Kaç kişi varsa orada bana bakıyor ve arkalarını dönüp yürüyorlar. Beni yalnız bırakıyorlar. Ürküyorum, korkuyorum, titriyorum, bağırmak istiyor başaramıyorum. İnsanlar arkalarına bakmadan, tek bir kişi bırakmadan uzaklaşıyorlar. Ben kalıyorum, ağaç kalıyor, ip kalıyor, kütük kalıyor. Bu insanlar ne yapmamı istiyor?
Şimdi tek yapabildiğim şey ağlamak, ağlıyor, Ağlıyorum...