Ağlayarak başlattığın bu aldatışta, son aldanan sen oldun. Asıl şimdi ağla hâline.
Gözyaşına sürdüğün o leke, ümüğünü sıkacak yakında ve mazlumların gözyaşında boğulacaksın.
Analarından ayırdığın kandırılmış evlatların âhı, kalbini milim milim daraltacak.
Ciğerlerine soluduğun ihânet, ciğerlerini sökerek içinden çıkacak.
Suratın sîretini anlamaya yeterliydi ama merhametli bir millet ile muhatap olduğunu bildiğin için ahlaksızca aldattın. Ağlayışa dayanamayan bu milletin vefâsını elinde oyuncak ettin. Bu hilekârlığı da sahte bir destana çevirdin ve hâlâ gazel okuyorsun bu millete.
Karşında salak yok ama herkesi etrafındakiler gibi zannediyorsun anlaşılan. Kör ve bağlı…
Adam olan yüze vurur, sırta değil. Edip olan söze vurur, saza değil. Hoca olan kalbe söyler, kelbe değil.
Ve gerçek bir din adamı kırk günde gönüllerden kaybolmaz. Mâsumiyet görünmez bir zırhtır. Sen bu zırha lâyık değilsin. Senin takıyyen, orta malından beter ortalıkta dolaşmakta ve ağlarsan şimdi ağla hâline.
Fen ilmine vâkıfsın anlaşılan ama hâl ilminin ne olduğunu bu millet yakında sana öğretecek. Sonlardan son beğen, hâllerden hâl…
Hücrene bir sızıntı olursa, onu arkadaş yaparsın kendine. Millete sızıntı diye verdiğin sıkıntıya say.
Bilirsin, bedelsiz hiçbir şey yok ve sen de ödeyeceksin yaptıklarının bedelini.
Bu millete sıkıntı olduğun yetmezmiş gibi, bu ümmetin mazlumlarına da laf yetiştirmeyi kendine şiar edindin.
Siyonistin uşaklığı, seni kendinden geçirmiş anlaşılan. Onların bir dediğini iki, pir dediğini sâki yapmıyorsun. Hizmetçiliğin on numara.
İnine giriliyor bugünlerde, haberin var değil mi? İhânetin seni ne zaman ekranlara çıkarıp beddua seanslarına başlatacak, merak ediyoruz.
Performansından şüphemiz yok, âlâsını yaparsın, biliyoruz.
Şunu da biliyoruz: Bu millet, ihânete merhameti henüz öğrenmedi ve öğrenmeyecek.
Keşke bunu sen de zamanında öğrenseydin de, şu yaşadığının günleri ömür torbana doldurmasaydın.
Din deyip kandırdığın yığınları, bağlıların yapmak için didinmeseydin, belki ömrünün son günlerini gurbette geçirmek zorunda kalmazdın.
Gurbeti de sen kirlettin ve bir garâbete döndün tavırlarınla.
Hoşgörü yalanlarıyla hoş bir görüntü sergileyeyim derken, hoşt denecek duruma düştün. Hiçbir mahallede gezemezsin artık.
14 Aralık, ininin kapısının aralandığı tarihtir ve kilit arama boşuna. Fedâyilerin boşuna algı yönetmesinler, riyakârca. Dün gazetecilere karşı, ‘hukuk işliyor’ derken, bugün ‘özgür medya susturulamaz’ mavalını okumasınlar, yüzsüz ve şımarıkça.
Âhını aldığın masum insanlarla bir yüzleş bakalım, yüzün varsa.
Zekâtını aldığın Müslümanla yüzleş bakalım, zekaratından önce. Öbür taraf gibi bir kaygın varsa, geri öde o zekâtları, kurbanları ve sadakaları.
Yoksa sakatat kadar kıymetin olmayacak terazide.
Paran bitti; şimdi lâlsin hem de paralel. Öğrencilerin geometri dersini de kirlettin ya... Ne desek az.
Ayağına bağ gördüğün başörtüsünü, azıcık utanman varsa yüzüne ört ve insanların yüzüne bakacaksan öyle bak.
Koca kulaklarınla mahremiyet demedin, her sesi ve herkesi dinledin. Dinlediklerinle gâipten haberler verdin. Kerâmet(!) sahibi oldun, kirli kulaklarınla.
Yaptıkların yapacaklarının teminatıdır, biliyoruz. Senin için bu saatten sonra kötü olan, seni öğrenmiş olmamızdır. Ve ininde ilk darbeyi yedin.
İhânet dolu kalbine inen yumruk, yakında beynine de inecek. Biteceksin.
Nefesin daraldı mı?
Acı çekiyor musun?
Son bir isteğin var mı?
Seni zorla mı getirsinler buraya, yoksa kendi isteğinle gelir misin?
Korkunun ecele faydası yok.
Haydi, seç birini.
Bu milletin gördüğü en kirli darbe girişimini yaptığın günün üzerinden 1 yıl geçti ve bak hâlâ bu devlet ayakta, devlet adamları da hayatta. Çok üzgünsün değil mi?
Mevlâ’nın hesabına can kurban.
Şimdi hesap zamanı…
Faturanın miktarını sen düşün.
YAZARIN 19 ARALIK 2014 TARİHLİ YAZISIDIR