Meşhur sözdür; “Korkunun, ecele faydası yok.” Korku, duyguların en güçlü olanlarından biridir. Gerek fizikî olarak gerekse zihnen insan bedenini çepeçevre saran bu duygu, insanın kara verme mekanizmasını etkileyecek kadar tesirlidir.
İnsan, kimi kararlarını, korkusunun üzerine bina eder ve amellerini buna göre işler. Korkunun ulvî bir yönü de vardır muhakkak. Korku, aynı zamanda iç dünyamızın nizamında da etkilidir. Korkan insan, olumsuz davranışlardan bu duygu sayesinde uzak kalır. Ancak bu erdeme ulaşabilmek için korku, ümitle birlikte olmalıdır. Aynı zamanda korku bir yönüyle sevgiye de bağlıdır. Sevdiğimizden, ince bir duygu ile korkarız da. Babamızdan korkar ancak bizi ne kadar sevdiğini de iyi biliriz.
Erdemli ve değerli korkular da vardır. İnanmış bir Müslüman’ın korkusu bu türden bir korkudur. Bu korkuda, kalp sıkışması, daralma olmaz. Bilinçli ve hazırlıklı bir korkudur bu. Bilinen ve arzulanan bir tarafı vardır. Allah korkusu, ona olan inanç ve güvenle birleşince takva oluşur. Takva ise üstünlüğün konuşulacağı yegâne alandır. Gücü yettiğince, azabın şiddetini tefekkür edip, onun kudret ve azametinden korkmak, bir iç titremesidir.
Bununla birlikte korku, tek başına olduğu zaman tehlikeli bir sonuca da gebedir. Polisiye filmlerden hatırlarsınız; silahını hasmına doğrultmuş bir kişi, yapamayacağını bildiği halde bazen tetiğe asılır. Korkusu, daha hızlı hareket etmiş ve beyne daha önce ulaştığı için, kontrol kayıp olmuştur. Bu tür korkular, farklı hastalık durumlarıyla birlikte anılır. Yükseklik, kapalı alan, karanlık korkuları hep bu hastalık halinin görüntüsüdürler.
İnsan, yeni bir gelişmeden ve değişimden korkar kimi zaman. Bulunduğu hali korumak, korkusunu yenmenin bir yolu gibi görünür. Korkunun derecesi bu şekilde katlanır ve dayanılmaz bir hal alır. Bu zamanla cinnet halini alabilir. Kimi zamanda varlığını devam ettirebilmek için korkular icat eder insan. İcat ettiği bu korkular sayesinde, kendinin yaşadığını, var olduğunu hisseder. Korkular bulur ve bu korkularıyla savaşmaya başlar. İşin garip tarafı, korktuğu şey aslında aradığıdır. Dinden korkanların, bu halden beslendikleri söylenebilir mesela.
Korkularla yüzleşebilmek, önemli bir yetenek olarak algılanmaktadır. Korkuların üzerine gitmek ve böylece korkularından kurtulma çabası harcayanlar çoğunlukla başarılı olurlar belki. Ancak kuşkularından kurtulmaları bir hayli zordur.
Korku, ilk hareketin ateşleyicisi olsa da çoğu zaman, eğer ümit ve inançla birlikte değilse beyhude bir çırpınışa dönüşür. Yükü yardım olan bir gemiyi, normal olmadığını bile bile, gayri insanî bir tutumla durdurmaya çalışan zihniyetin çabası, bu beyhude çırpınışa misaldir.