Selamün Aleyküm saygı değer Yeni Haber okurları. Bugün sizlere WhatsApp gruplarında çokça dolaşan ve herkesin okuması lazım dediğim bir yazıyı paylaşmak istedim. Aslında bu hafta sizlere çok farklı bir konudan bahsetmek istemiştim. Fakat çevremdeki görüştüğüm kişiler bu yazıyı herkes okusun faydalansın dedi. Ben de kıramadım ve paylaşmak istedim. İşte Yağmur İbiç’in kaleme aldığı o yazı;
Bundan tam 11 sene önce, dönemin sağlık bakanı Recep Akdağ açıklama yapıyor;
“İlk ölüm 25 ekimde oldu ve 2 aylık bir süreç sonucunda vatandaşlarımızdan 12.316 kişi domuz gribine yakalandı, 458 kişi bu grip sebebiyle can verdi.”
Eminim ülkemizde yaşanan daha evvel ki salgınların bu derece çok vatandaşımıza bulaştığından ve neredeyse yarım bin kişinin öldüğünden hiçbirimizin haberi dahi yoktur. Doğrusu o dönemi yaşarken de bu derece korkmamış, psikolojimizi alt üst etmemiştik.
Önlemler alıyor ama normal şekilde hayatımıza devam ediyorduk.
Şimdi ise sanki geçmişte bu tür biyolojik salgınlar yaşanmamış, hiç kimseye bulaşmamış, bundan daha fazla can kaybımız olmamış gibi olağan üstü bir şekilde
KOR-KU-TU-LU-YO-RUZ!
Peki ama neden?
Neden bu korona sebebi ile din, dil, millet ayırmadan “Tüm dünyadan korkmaları” isteniyor?
Dünyamızda zaten daha hızla yayılan ve daha fazla kişinin ölümüne sebep olan onca hastalık varken neden illa korona?
Bir tek misal vereceğim..
Sadece 2018 yılında Dünya sağlık örgütünün verilerine göre dünyada bir sene içinde tam 18,1 milyon kişiye kanser tanısı konmuş ve bunların 9,6 milyonu aynı yıl kanserden can vermiştir.
Kanser vaka ve ölümleri salgın olmadığı halde, birçok salgından daha hızlı ilerliyor ve can alıyorken neden hala TV reklamları kanserojen maddeler ile dolu olan ürünleri öneriyor?
Demek ki birileri razı bu gidişten.
Sessiz sedasız her sene milyon dolarlık ilaç ve tedavileri kullandıktan sonra bunca insanın hala kanserden ölmesi; ilaç şirketlerine kazandırırken, dünya nüfusunu belli bir sayıya indirmeye çalışanlarında ekmeğine yağ-bal oluyor.
Buradan da şunu anlamalıyız ki “Bugün hastalık diye önümüze sürülenlerin YÖNETİCİLERİ var, ancak hiçbir hastalığın KORUYUCULARI yok..
Bu noktada Rabbimizin şu ayeti celilesi bir tokat gibi çarpmalı suratımıza.
Rabbimiz şöyle buyuruyor;
“Bu topluma ne oluyor da hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar!”
(Nisa Suresi/78)
Ne yapıyoruz Allah aşkına? Hala oturup akletmiyor, düşünmüyor yalancı medya önümüze ne sürse afiyetle YUTUYORUZ!
Geçmişte yaşananlar, yakın tarihimiz neden hiç küpe olmuyor kulaklarımıza.
Nasıl bir süreçteyiz neden oturup araştırmıyoruz?
Hala bir kısmımız işi sulandırıp evde yaptığı yemeği, aktiviteyi sosyal medyada etiketlerle paylaşıp eğlenirken, bir kısmı kafasını deve kuşu misali kuma gömüp “komplo bunlar” diyor.
Diğer bir kesim ise geçmişte de veba vs. gibi salgınlar vardı, bugünde var ne olmuş ki rahatlığına kapılıp aklınca kendini rahatlatıyor.
Oysa geçmişte kirli sular, kanalizasyon ve alt yapı sistemi olmadığından ötürü hijyensizlik, farelerin halkla iç içe yaşaması vs sebebiyle kendiliğinden oluşan salgınlar ile bugünün laboratuvar ortamında insan eliyle bile iateye üretilip, insanı kontrol altına almak için piyasaya sürülen salgınları bir tutmak ne büyük gaflettir.
Genetiği değiştirilen ve adeta canavara dönüştürülen bu virüsler sadece bilim kurgu filmlerinde mi var?
Oysa bu insanlar bilmezler mi “tohum ve ilaç” üreten fabrikalar aynı kişilerin elindedir.
Kuran’da "ekinin ve neslin ifsad edilmesi" gerçeği ile birebir uyuşan bir hal içerisinde değil miyiz artık?
Öyleyse insan eliyle üretilen bunca hastalığa nasıl pembe gözlüklerle bakabiliriz?
İlaç şirketlerinin; hayatlarını mahvettikleri binlerce insana yüklü tazminatlar ödediğini niçin görmezler?
“Her şey kendiliğinden oluşuyor ve hepsi doğal” zihniyeti hakikatin üzerini nasıl da örtüyor.
Ve yarın o kabak bizim başımızda patladığında her şey için çok geç olur.
Bu biyolojik gerçekleri kabul etmeyen bir kafa yapısı, düşmanın silahıyla nasıl silahlanabilir?
Bakın, doğru tespit yapmadan asla çözüme ulaşamayız.
Analizlerimiz doğru olmalı ki, Müslüman basireti ile adım atabilelim.
Şunu bilmeliyiz ki “sapla samanın birbirine karıştırıldığı bir toplum” korku ile çok kolay yönetilir ve zihinler pekâlâ işgal edilir.
Bugün üzerimizde yürütülen senaryolar ile yapılmak istenen de budur.
Bu sefer ki imtihanımız geçmişe göre daha zordur.
Ve emin olun bundan sonrası daha da zor olacaktır.
Çünkü Allah Rasulu (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz şöyle buyurmuştur.
“Rabbinize kavuşana kadar sabredin!!! Zira her gelen gün, geçmiş günden daha kötü olacaktır” (Buhari)
Bizler bunu bilmeli, ancak korkmadan maddi manevi gücümüze güç katmalıyız.
-Dünya yıkılsa, bir tek ben kalsam, yine senin davanı taşıyacağım Ya RasulAllah!
Diye her hücresi haykıran bir insanı hangi virüs kaosa sürükleyebilir?”
Satırlarım yettiği kadar Yağmur hanımın yazısına yer verebildim. Tamamını kendi sayfasından okuyabilirsiniz. Bu değerli yazı için kendisine teşekkür ediyoruz.
Virüsün sizlere ve sevdiklerinize gelmemesi duasıyla Allaha emanet olun.